Gönderen Konu: TRABZON VE CİVARINDA UNUTULAN GELENEKLER  (Okunma sayısı 4117 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı blackseastorm

  • Banned
  • *
  • İleti: 187
  • Rep Puanı: +50/-1
  • Ne Mutlu Türküm Diyene
TRABZON VE CİVARINDA UNUTULAN GELENEKLER
« : Mayıs 10, 2007, 08:54:36 ÖS »
1- AZDEHAR , AZDER (EJDERHA) İMGESİ

Ejderha imgesi Trabzon civarında pek çok efsane ve masalda yer almaktadır. "Çaykara Köyünün şahin kayalarında bir ejder yaşar, bazen gece bazen de gündüz mağarasından çıkar ve uçmaya başlar. Ejder uçuşunda gündüz siyah, gece ise kırmızı renk alır. Boynunda 10 arşın kadar uzunlukta bir zincirle çekiliyormuş gibi evvela kıbleye doğru uçar. Varten ormanı üzerinde Harheş ırmağını geçmeyerek Yukarı kumlu köyü üzerindeki büyük kayalara kuyruğunu çarparak büyük bir taş kütlesi kopardıktan sonra Maraşlı Köyü camiisinin üzerinden batıya doğru giderek daireyi tamamlayıp eski yerine girer. Bu seyir sırasında ejdere bakan erkeklerin karıları yaşamaz ölür.Karısından aciz olan erkekler ejderi görmeye çalışırlar...her 40 yılda bir defa karnını doyurmak için insanlara saldırmak isteye ejder, Allahın emri ile bu insanları kurtarmak için bir melek tarafından çekilerek uçuşa getirilip aynı yolu takip ederek tekrar yerine getirilir. Bu gelişle 40 yıl sürecek derin bir uykuya yatar."

Araklı'da bulunan "Ejderha Gölü" nün varlığı konusunda Araklı Zifana Köyünden (Aytaş Köyü) bir köylü "Zamanlan ne bileim orda ajderha varmiş derler... cevabını vermektedir.


2- KARAKONCOLOZ

Karakoncoloz,Karakoncolos, Karakonculu, Koncolos, Karakoncilo, Yaban Adamı [Türkçe], Germakoçi [Lazca]... Trabzon ve Rize'nin değişik bölgelerinde değişik diyaleklerde farklı ifade edilen bu efsanevi yaratığın tanımlanış şekli ve hikayesi ortaktır. Tüylü bir yaratık olarak tasvir edilir. Dağlık bölgelerde kış mevsiminin en soğuk günlerinde ormandan, sahil köylerinde fırtınalı dönemlerde denizden geldiği rivayet edilir. Denizden gelen Karakoncoloz'un amacı yeni doğmuş çocukları, buzakları (ineğin yavrusu) yemektir. Bu yüzden evin sahibi Karakoncoloz'un karnını doyurması için sabahleyin kapıya "kuymak" adı verilen lapayı bırakır. Rivayete göre Karakoncoloz'la karşılaşan insanların ona "kuymak mı istersun * Buzak mi?" diye sorması gerekirmiş. Karakoncoloz "kuymağı" tercih ettiğine göre, serde biraz Karadenizlilik olmalı. Dağlık yörelerde ortaya çıkan Karakoncoloz'un evlerin kapısını çaldığı söylenir. Bazı rivayetlerde Karakoncoloz insanı taklit eden ve maymuna benzeyen bir yaratık olarak tarif edilir. Karşılaşan onu kandırması gerekir: "Bir varmis bir yokmus. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Develer tella, pireler berber iken, ben ninemin besigini tingir, mingir sallarken düsürdüm onu atese... Var imis, var imis bir yaban adami var imis... Tüylümü tüylü, boylu mu boyulu imis. Herkes korkarmis tarlaya gidemezmis. Ama adamin biri ekinini kaldirmak için tarlaya gitmek zorunda kalmis. Tarlaya gitmis, ekinini kaldirmis, çerini çöpünü kaldirip yaktigi atese atmaya baslamis. Bir yandan da yaban adami gelip beni yerse diye korkuyormus. Çok yorulmus, kalefine gidip oturmak istemis. O sirada yaban admi gelmesin mi? Ödü kopmus, ne yapacagini sasirmis. Adim atacak olmus, yaban admi da adim atmis. Ellerini kladirmis yaban adami da kaldirmis. Adamcagiz ne yaparsa yaban adami da aynisi yapiyormus. Aklina bir fikir gelmis. Atesten yanmakta olan bir odunu kaldirmis, kendine yaklastirmis. Yaban adami da odun alip kendine yaklastirmis ki, olan olmus. Çok tüylü olduguy için vücudu alev içinde kalmis, yanmaya baslamis. Bir yandan da bagiriyormus:

Sen saga, ben baga...Duyanlar seslenmisler

Kim etti saga?...

Ben baga, ben baga... diyerek dereye atlamis"

Evliya Çelebi'de Trabzon seyehatinde bu yaratıktan "Rum Keferesi" olarak bahsedecektir. Tabii ki Trabzon ve Rize sahilinde Türkçe anlatılan "Karakoncolos" hikayeleri, Pazar'dan itibaren Germakoçi olarak tanımlanıp Lazca anlatılacaktır. Trabzon'un Rumca konuşulan köylerinde de çeşitli varyantları anlatılır. Karakoncoloz bağırır: " E kalo Beykana, komada pola kociiya pola" diyerek evlere musallat olur, onlardan ekmek , fasülye falan ister. Ev sahipleride kapının önüne yiyecek koyarlar. Of ilçesi Çufaruksa Köyünden (Uğurlu Köyü) bir varyantta "...kari ne yapayse o karakonculu da oni yabay, bu kari ben ne yapayim dedi, etti ett, de o şeylere, bi adeşe tutuşturdi, o da dutuşturdiini, kendi tuylarina, aldi adeşe, baira baira, urumca gene eğo men ebika do [ben baa ettum oni] ...."

Karakoncolos'un mitolojik yanını bir yana bırakırsak bazı köylüler çok eski dönemlerde bölgede maymun yaşadığını büyüklerinden duymuşlardır. Bir ihtimal böyle bir yakıştırma olabilir.Sürmen Güneşera Köyünden Safinaz Sancak (70) dedesindem bir yaratığın kapıya gelip bağırdığını duyduğunu, o yaratığın yaylanın gerçek sahibi olduğunu duyduğunu bildiriyor.

3- MOMOYER (DEDE) OYUNU

"Kalandar günü arifesinde oluşturulan oyun ekibi köyleri gezmeye başlar , köyün girişindeki evlerden başlayarak bütün evleri ziyaret ederler ve her evin önünde aynı oyunu tekrarlarmış . Momoyer oyunun en önemli kişisi postlar giyer, belinde kelekler , cırnaklar , küçük çanlar bağlı olan ve yüzü tanınmayacak kadar karartılan momoyer oynamaya başlayınca belindekiler karışık sesler çıkarıdı . Kemençeci günlük kıyafetini giyerken kadın kılığına giren bir erkekte gelin rolünü üstlenirdi . O da tanınmaz haldedir . Oyunculardan biride belinde kocaman ilaç şişesi olan doktordur . Momoyerin sahibi ise momoyerin ipini tutardı . Gelini sarkıntılık yapanlardan korumak için ikide koruyucu bulunurdu . Ellerinde tahtadan yapılma kılıçlar taşırlardı . Her evden verilen armağanlaar toplanıp çuvala konurdu bu işi yapan kişiye çantacı denilirdi . Oyunun sonunda bu armağan ve yiyecekler oyunculara dağıtılıyordu . Ekip bir evin önüne gelince ( geceleyin ) kemençe ve diğer enstrumanlar eşliğinde türkü söyler ve horon oynardı . Horon devam ederken momoyer bir rahatsızlık geçirir , yere yuvatlanır ve ölü taklidi yapardı . Doktor ona yaklaşır muayene eder, elindeki kocaman ilaç şişesinden ilaç vermeye kalkar , yarasına ilaç sürüyor gibi yapardı . Tedavi edilen momoyer biraz sonra sallanarak ayağa kalkar, horon koluna girer, yeniden oynamya başlar ve herkesi mutlu ederdi . Bu ölüp dirilme motifi oyunun en önemli parçasıdır ve her oyunda tekrarlanırdı . Oyun devam ederken ev sahibi , çantacının torbasına "kalandar" armağanı olarak fındık , ceviz , elma , portakal , fırıunlanmış hurma, armut v.s. koyardı . Oyuncular da mutlu bir şekilde ayrılıp evlerine çekilirdi" (ÖMER ŞEN - TRABZON)

Momoyer sözcüğü Trabzon Rumca'sından dilimize geçmiştir. Bazı köylerde (Sürmene- Aso gibi) Dede adı da verilir. Eskiden Samsun'dan iibaren tüm Karadeniz Köylerinde oynanırmış. Bir çeşit halk tiyatrosu örneğidir. Aşağıda Trabzon Maçka ilçesinden bir Momoyer çeşitlesini ekliyorum:

"Güldürüdeki kişiler:

Atlı maskesiz iri yarı ve çevik, katı ve kibirli biridir. Başında Karadeniz kukula’sı gibi, ipekten bir mendil vardır.

Kizir, kötü giyimli alaycı, gözüpektir, fakat Derebeyi olan Atlı’nın karşısında korkakça davranır.

Davacı, aynı şekilde kötü giyimlidir. Sırtında, belinden öne doğru düşük ve belinden aşağıya doğru sarkık insan şeklinde kukla taşır. Böylelikle hangisinin canlı hangisinin ölü olduğu zor anlaşılmaktadır.

Kadı, iyi giyimlidir, karnında yastık vardır, beyaz sakallı, tesbihli ve bastonludur.

İki Şeytan, sürekli olarak cızırtı yaparlar. Başlarında boynuzları ve kuyruklarında çıngıraklar vardır. Ellerinde demirden çatallar, halkı, Momoyerosları ve özelliklede kendilerine küfür eden Kadı’yı sürekli rahatsız etmektedirler.

Gelin maskesizdir, ama erkek olduğu anlaşılmayacak kadar makyajlıdır.

Güldürü başlar:

Atlı, tehditkarca voltalar atar ve mübaşire seslenir:

-Ulan Kizir, Ulan Kizir!

Kizir, gelmeye korkar ve bir yere saklanır. Atlı’nın üçüncü kez seslenişinde ortaya çıkar.

-Buyur, efendim. Burdayım

Ortaya doğru ilerler. Atlı ona doğru bağırır ve vurur.

-Bre kereta! Sabahtan beri çağırıyorum. Sen ise yanıt vermiyorsun. Neredeydin şerefsiz?

-Seveyim seni, efendim, tuvaletteydim.

-Tuvalette ne bok yiyordun?
-Sana meze hazırlıyordum!

-Al o mezeyi, karına, anan verde yesinler, kafir! Haydi çabuk atıma arpa ve saman ver.

-Şimdi yayıktan kaymak da istersiniz! İşte arpa ve saman

-İşte şimdi sana bir aferin

-Kaynatamın götünü ye emi!

-Ulan Kizir!

-Buradayım ağam

-Karakapan’dan su istiyorum ( Maçkdaki su kaynaklarından birinin adı)

-İşesem olmazmı?

-Karakapandan su dedim!

Mübaşir suyu getirmeye gideri gelir:

-İşte saa Karakapan’dan su

-Şimdi de sana kocaman bir aferin

-Kaynatamın götünü ye emi!

Atlı, ortada yine dolanır ve yine seslenir:
-Ulan Kizir!

-Buyur ağam. Ne istersen söyle

-Atıma çivi ve nal getir

-Bakalım, seni kulaklarından çivilemeye ne zaman gelecek?

-Çivi ve nal dedim

Mübaşir, büyük bir çivi getirir

-İşte çivi al gözüne sok

-Neden saana aferin demiyeyimki?

-Kaynatamın götünü ye emi

Atlı dolanır ve isteyecek başka bir şey düşünür. Birden seslenir

-Ulan Kizir

-Mum gibi karşında duruyorum ağam

-Çabuk bana bir horoz getir

-Sahtesini mi gerçeğini mi?

-Ne sahtesi ne gerçeği . Horoz istiyorum der ve Kizir’e vurur

Mübaşir bir tavuk getirir

-*İşte size hem erkek hemdişi bir horoz

-Öyle mi? Bravo, yani aferin

-Kaynatamın götünü ye!

-Ulan Kizir!

-Kulağım sizde efendim.

-Tanrı derki, neyin varsa yarısını komşuna ver. Senin karın da var baldızında. O halde, ikisinden birini bana vermelisin.

Mübaşir öfkelenir ve Atlının üstüne atılır. Kavga olur. Atlı Kizir’i öldürür.

Davacı gelir. Kardeşini ölmüş görünce, suç duyurusunda bulunmak amacıyla Kadı’ya gider.

-Efendim. İki kardeşim vardı. Birini dün öldürdü, onu sırtıma bağladım.Diğerini ise bugün yol ortasında öldürdü. Bu devlette yasa varsa, onun yargılanması gerekir.

-Kardeşlerini öldürten kim ?

-Derebeyi

Kadı , Şeytana seslenir ve ona:

Çabuk derebeyini buraya getir der.

Şeytan, cızırtı yaparak gider, Atlıyı alır ve onu Kadının huzuruna getirir.

Kadı:

-Sen Tanrımısın? Bu adamları neden öldürdün? Bana açıklamanı istiyorum.

Atlıu içi Lira dolu bir kese çıkaraır ve onu Kadı’ya uzatır. Kadı, alır , keseyi eliyle tartar ve memnun olmuşcasına, yumuşak bir tonda:

-Niçin öldürdün? Diye sorar

-Söyliyeyim, dinle: Kitaplar derki : Büyük balık küçük balığı yer. Ben Derebeyi olarak köylere geldim. Arpa istedim’yok’, saman istedim ‘yok’ su istedim ‘yok’ nal istedim ‘yok’, horoz istedim tavuk verdi. Güzel gari’ları vardı, birini istedim vermedi. Diğerini istedim, vermedi. Kanım tepeme çıktı. Vurdum ve öldürdüm onu!

-Gari’lar güzel mi?

-Çok güzeller. Köyün soğuk suları gibi

Kadı, Şeytan’a buyurur:

-Gelin’i getir de göreyim

Şeytan, gider ve gelini getirir. Kadı gelini görür ve beğenir.

-Aman, ne güzel!Haa..Şimdi dulda kaldı, der ve Gelin ağlamasın diye Kadı, Şeytan’a:

-Doktor’u getirde, Gelin’in kocasını muayene etsin. Öldümü , bayıldı mı?

Gelin, Kizir’in yanına gider ve ağlar. Doktor gelir ve komik bir muayene yaptıktan sonra Şeytan’a:

-Kalem ve hokka getir. Rapor yazacağım, der

Şeytan sadece kael getirir. Doktor kızar

-Sana hokkada getir demiştim

Şeytan cızırtı eder vew arkasını çevirir. Doktor da onu hokka gibi kullanır ve raporunu nasihat verircesine yazar:

-Kimin karısı güzel ise, yaşamaya fazla zamanı yok

Gelin, kocasının öldüğünü ve yaşlı Kadı’nın kendisini istediğini anlayınca, bakışlarını kaldırır, kendisine arzuyla bakan Derebeyi’ni görür ve o an yanına gitmek ister.

Gözyaşlarını siler, gider kocasının başı üzerine osurur ve sonra aşkla atlının yanına gider. Fakat o ana ölü kocası dirilir, kalkar ve etrafına bakarak:

-Bu gece güzel bir rüya gördüm

-Osuruktandır, der Doktor

-Yok canım çiçek kokluyordum

-Osuruk kokusudur

-Yok çiçek kokusuydu

-Bir daha iyice kokla

Mübaşir, parmaklarını koklart ve:

- Doğru osurukmuş, kafama kim osurdu?

- Şeytan cızırtı eder ve o sırada Atlı’nın kucağında olan Gelin’i gösterir. Atlı seslenir:

- -Ulan kemençeci, kemençe çal!

Kemençeci çalar, horon başlar. Mübaşir yabancı gibi, bir köşede bağdaş kurmuş üzüntüyle Atlı’nın yanında horon eden karısını izler. "


4- KALANDAR

Trabzon yöresindeki köylerde unutulan bir gelenekte Kalandar eğlencesi ve ev gezmeleridir . Trabzon'da Ocak ayının adı Kalandardır ve yılbaşı gününede aynı isim verilir . O günün anısına geceleyin geleneksel eğlenceler ve seyirlik köy oyunları düzenlenir

Kalandar akşamı köyün veya mahallenin kızlı erkekli gençleri biraraya gelerek ev ev dolaşıp çeşitli yiyecekler, bu arada un , yağ , tuz v.s. toplayarak çok tuzlu bir kuymak ( bazen çörek ) yaparlar . Bu tuzlu kuymağı yiyenlerin o gece rüyalarında sevdiği kişiyi göreceklerine inanılırdı .Gezerken çeşitli türküler ve tekerlemeler de söylenirdi .

"Kalandaris kulandaris

Gece geldim kapınıza

Selam verdim yapınıza

Selamımı almazsanız

Daha gelmem yapınıza "

Bu türkü 1970 lere kadar devam ettirilen kalandar gecelerinden birinde Arsin ilçesine bağlı Kocaba - Yenimahalle- köyünden derlenmiştir .

Kalandaris , kulandaris

Erkek uşak dişi buzak

Ver Allah ver

Dolsun bucak

Yukardaki tekerleme ise Sürmene , Maçuka köyünden derlenmiştir , 1970 lere kadar sürdürülen bu geleneğe göre , yılbaşı ( kalandar ) gecesi evlerde koliva pişirilir , kapıya gelip horon oynayan çocuklara fındık , şeker , meyve yanında bol miktarda verilirdi.Aşağıdaki varyant ise Sürmene Mahno'dan derlenmiştir.

kalandaris kulandaris

erkek uşak dişi buzak

ya beş para ya on para

ya bi çep fınduk yada bi feli (dilim) kabak

5- KALANDAR ÇÖREĞİ

Çaykara Zeno Zana köyünden olan Yusuf Cemal Keskin'in "Kalandar Geceleri" adlı türküsünde

"Bizim orda yapilur

Kalandar çörekleri

Tuzlamayı yiyende

Yanardı yürekleri"

mısralarında geçen "tuzlu çörekler"in hikayesi ise daha çok kısmet meseleleri ile ilgilidir. Kalandar günü mahallenin gençleri toplanırlar ve 7 ayrı evden yağ, tuz ve peynir toplayarak bol tuzlu bu çöreği (golot) yaparlar. Bu çörekten yiyen genç kızları rüyalarında evlenekleri görürler.


6- CAZİLAR (MAYİSALAR, CADILAR)



Her kiraz (haziran) ayının 24.akşamı cazular, emir almak için karşıya geçerler. Karşı denen yer Kırım’ın bilinmeyen bir yerndeki cazuluk merkezidir.

Cazular, köyden ilk yaylaya çıkışlarında başkalarının yağın uğurunu almaması için akşa yayla şenlenince kendi ineklerini sağar ve sütünü yoğuret yapıp sabaha karşı yayarlar. 8Yamak: yayıkla yağ elde etmek). Bu suretle ilk yayık uğurnu cazular almış olur. Bundan ötürü halk, uğuru almak için, ik önce yayık yamak ve yağ kavranı (yağ kabı) na koymak için birbirleriyle adeta yarışa girerler.



Cazular hem erkek hemde kadın olabilirler. Kadınların genel olarak yaşı geçmiş olanları cazuluk yapar.

Cazularun bir ismide Kuyruklu’Dur. Cazuların kuyruk sokumunda -3 parmak uzunluğunda kurukları vardır.

Cazuların diğer bir ismide (Mayisa) dır. Kadınlar yaptıkları ağız dalaşmaları ve kavgalarda, birbirine hakaret olsun için, (...sen mayisasun...) derler. Mayısaların bir hünerinin de çocuk ve buzağıları boğmaları olarak gösterilir.

Mayıalık doğuştan gelir. Zamanı gelince kesim (yağ, peynir) yapmak hırsı ile meydana çıkar.



Karşıya geçen mayısaların aldıkları vazifelerin başındabeli kimselerin yeni doğn çocukları ile buzağılarını boğmaktır. Çocukları ve buzağıları boğulacak kimselerin evlerinde eskiden mayısa olup sonradan bu mayısanın kaybolup bu işi yapmaması veya herhangi bir sebepten herhangi bir mayısanın bu ev halkından bir zarar görmüi olması boğma sebebidir. Bir vazifeleride kendilerinden olmayan kimselerin ahırındaki ineklerin bir tansinden bir damla süt almak. Bıu süt alma işini kirez ayının 24. günü akşamında yaparlar.



Mayısalar üstlerinde az miktarda insan pisliği taşırlar. Karşıya geçecekleri zamanonu sürünerek andan sonra çalı süpürgesine tersine binip gideceği yeri söyler ve gözünü yumarak yerine varır; aksi halde bir dikenliğe düşüp mayısalığı yok olur. Bu durumda olanlar dikenlikten binbir güçlükle çıkarabildikleri takdirde yaptıkları işleri etrafa naklederler.



Yaylada inekler çobana verildiklerinde mer’ada yayılmaları esnasında mayısa (nahırın =inek sürüsünün) önünden bir damla suyu 23 kirezde alıp güvecine kor. Bu suretle mayısalar 24 kirez gecesi saat (29 de yerine getirecekleri vazifenin hazırlığını yapmış olurlar.



Halk mayısaların ne zaman ne iş yapacaklarını bildiği için korunma çareleri arar. 23 kirezde, akşam olmadan obayı (yayla evini) 3-7 def’a ayeti kürsi ve 3-7 defa Kulhuvellahu okuyarak bağlarlar. En son ahır kapısını üfleyerek (Bismillahirrahmanirrahim) deyip bu kapıyı sıvazlayarak kapatır. Obayı bu şekilde bağlayan kimse haneka (süthane) ye girerek sütlerin kaymağını alıp mayısanın faaliyet göstereceği akşamdan önce mutlaka yayıklar. Herhangi bir sebeple kalan bir kaymak olursa üstüne tuz serperler. Diğer taraftan ineklerin kuyruklarına bir iplikle 7 düğüm bağlarlar. Bu düğümlerin içinde kömür ve tuz bulunur. Düğümler bağlanırken kulhuvellahu okunur.



Mayısa yakalanır ve yakalandığı söylenirse söyleyenin bir eli veya bir ayağı kurur. Bunun böyle olduğu dahi birçoklarınca söylenerek şahıslar üzerinde misal gösterirler.



Mayısayı yakalayacak erkek 70 defa (Allahu Lailahe illallahu velheyyul kayyum) u okur ve her defasında kendi üstüne üfler, obasını bağlamaz ve ahır kapısını besmelesiz kapar. Daha önceden hazırladığı bir balık ağı veya 41 üğne ile öldürülerek yüzülen kurutulan kurbağayı başına koyup ahırın bir köşesinde saklanır.



Mayısa; saları karmakarışık bir halde ve hafif bir şekilde ağlayarak ahıra girip bir ineğin altına yanaşır. Bu sırada erkek saklandığı yerden cazunun üzerine atılarak saçlarından tutup onu döğmeye başlar. Mayısayı söyletmek şarttır. Döğme işi mayısanın kim olduğunu söyleyene kadar devam eder.



Mayısaların nakledigeken şöyle bir türküleri vardır:



Açıldı bana dağlar

Yaparum fazla yağlar

Tutarsa bana huyum

Nahır üstünde suyum

Gıdı Gıdı oğlağum

Mart g...Parmağum

Mart çıktıda dert gitti

Koyunum yaza öıktı

Ahi...hi....hi....hiii.. (Kaymak: Altay Yiğt: Çaykara ve Folklorü)


7- KUÇ KUÇURA, GUS GUS GERA (PAPRA BUBRİK)

Yaylalarda 19 .yüzyılın sonlarına kadar yapılan güneş duası bugün artık yapılmamaktadır .Güneş duası Trabzon'da " kuçukura " veya " gusgudera " olarak bilinmekteydi .Bu dua geleneğinin temelinde ; Trabzon yaylalarının fazla yağış alması ve güneşin özlenmesi yatmaktadır . Bu özleme ulaşabilmek için yaylalarda kuçukura töreni yapılırdı .Tören yayla gençlerinin akşamleyin toplanıp iş bölümü yapmasıyla başlar .Tören topluluğu ; gece çırayı yada feneri tutan çırakmancı , kemençeci , toplanıp yiyeceklerin konacağı kapları veya kazanı taşıyanlar , horoncular ve diğer katılımcılardan oluşurdu .Topluluk kemençe eşliğinde türkü söyleyerek ve horon oynayarak obanın veya yaylanın yaylanın evlerini birer birer ziyaret ederler , evlerin kapısında yere çömelerek kuçukura törenlerinde söylenmesi gelenek olan tekerleme türküleri söylerlerdi . Bu şekilde pek çok evden toplanan yiyecekler bir yerde toplanır , verilen un , yağ , kaymak ve peynirden lapa veya hoşmeri denilen yemek hazırlanır ve birlikte yenilirdi . Kuçukura töreni sırasında yiyecek toplanan kazanı kazanı taşıyan kişi yiyecekler pişirilene kadar hiç konuşmaz , hoşmeri yenince boş kalan kazan onun başına geçirilir ve dümbelek gibi çalınır .Tören bu şekilde sona ereken ertesi gün güneşin çıkacağına inanılırdı.

Anadolu'nun her yerinde yazın kuraklık yüzünden yağmur duasına çıkılır. Giresun, Trabzon ve Rizeyi içine alan Peştemal memleketinde ise tam tersine fazla yağan yağmurdan dolayı yaylalarda güneş duasına çıkılır.
Trabzon'da güneş duasının adı Kuç ku çura veya Gus gus gera 'dır. Her iki kelimede Trabzon Rumcasıdır.
Yayladaki gençler akşamları toplanır, Kuçkuçura töreni için işbölümü yaparlar. Yayladan yaylaya az çok farklı olan bu gelenek de tören şu şekilde gelişirmiş. Gece çıra veya femneri tutan çırakmancı, kemençeci, toplanacak yiyeceklerin konacağı kapları veya kazanı taşıyanlar, horoncular ve diğer katılanlardan oluşurdu.
Katılanlar kemençe eşliğinde horonlar oynar ve türkü söylermiş. Yaylanın tüm evleri teker teker ziyaret edilir ve tekerleme türküler söylenirmiş.Bunlardan biri şöyle:


Kuçkuçura ne istersin
Yağ isterim bal isterim
Allahtan güneş isterim
Verisan ver gidelim
Vermesan Kov gidelim
Verenin teknesine bin bereket
Vermeyanınkine de başım kadar bir pospol (sıçan)

İ.Zeki Eyüboğlu'nun Maçkalı Rumlardan derlediği bir Rumca örnekte şöyle :
"Etienge vudoroban
Enenriye alev sohon
Çakosendo kovsa kuban"

Türkçesi "
Peynir, yağ ve un ver
Yoksa küleğini kıracağım "gibi

1940'lı yıllarda Yomra'Da derlenen bir Güneş Duası da şöyledir.

"Guza guza , Gus guruza

Allahtan güneş isteruz

Hatunnardan gaymak isteruz

Verenun teknesine bereket

Vermeyenun teknesuna kadar

Bi kokmiş sıçan düşsun"

Kuçkuçura sözcüğünün "kuçuras" yani çömelmek sözcüğünden türediği düşünülüyor.Bu tekerlemeler söylenirken törene katılanlar çömelir yani "kucuras "dururlarmış.

Yağmur duası Rize'de rastlanmaz. Yağmuru ve sisi bol olan Rize'de Güneş duası vardır. Yaylada çocuklar tarafından yapılan Güneş duası, diğer adıyla "Babra Bubrik" şu şekilde yapılır:

Tseli süpürkesinin beline bir ağaç geçirirler, bunu bir çocuğa benzetirler. Bu bebeği eline alan çocuklar, gruplar halinde yayla evlerini birer birer dolaşarak hep bir ağızdan şu türküyü söylerler:

Babra bubrik ne ister
Kaşuk kaşuk yağ ister
Folden yumurta ister
Tekneden kaymak ister

Verenun oğli olsun
Vermeyenin de kör topal kızı olsun
Babra bubrik ne ister
Allahtan güneş ister

Bu türküyü söyleyen çocuklara ev sahipleri, kaymak, yağ, un, tuz verirler. Çocuklar bunlardan kazanda "Hoşmere" adı verilen bir yemek pişirirler ve sisin kalkması, güneşin vurması için ateşe atarlar. Böylece güneş duası merasimi sona erer. (*Kaynak: Rize Valiliği 1967 İl Yıllığı, Sayfa: 114,115)

Not: Çamlıhemşin, Çinçiva'lı köylülerle bu konuda yaptığım röpörtajda "Babra Bubrik " değil "Papra Puprik" olarak telaffuz ettiklerini gördüm.


8- KALANDAR ÇANTASI

Trabzon'un bazı köylerinde kalandar akşamı açık kapılardan içeri çanta atma geleneği vardı. Evdekiler çantaya koliva, yemiş, fındık v.s. koyup geri gönderirlerdi. Gençler köyün bütün evlerini dolaştıktan sonra toplananları aralarında paylaşır sonra da evlerine dağılırlardı. Benzer bir gelenek Güney Azaerbeycanda yaşıyan Türkler tarafından da uygulanmaktadır. Nevruz günlerinde bacadan sarkıtılan bir şala veya ipe çeşitli hediyeler (mendil, çorap) bağlanılarak geri gönderilir. Bununla birlikte Noel Baba'nın bacalardan içeri hediyeler bıurakması benzeri geleneklerin değişik toplumlarda ve dinlerdeki görünümleri olarak değerlendirilebilir.


9- PERİLER

Cinlerin çok güzel ve gösterişli olarak tasavvur edilen dişilerine “peri” denir. Bayan h..yolda giderken yo üzerinde duran bir kurbağayı, ayağı ile yolun kenarına iter. O gece uyurken H nin odasına bir kadın grubunun girmesiyel uyanır Bayana gelinimuz çecuk üzerine ağrı çekeyur haydi ona ebeluk yapacaksun derler. Bayn H bu insanlara dikkatli baktığında ayaklarının eksebis olduğunu (ters) görür. Yani parmaklarının bulunduğu taraf topuk ve topukların bulunduğu tarafta parmaklar yer almıştır. Onlarla gitmek zorunda kalır. Beraberce bir mağaraya giderler. Mağarada pek çok insan varır. Bir kısmı horon oynamakta, bir kısmı yemek pişirmekte, bir kısmıda seyretmektedir.

H ye Çimil (Cevizin için havanda döğülmüş hali) yapma görevi verilir. Orada hazır bulunanların tümü çok iyi ve güzel giysiler içindedir. Hazır bulunanların gürültüsü arasında gelinde doğurmuştur. Periler dillerinden düşürmedikleri ve ne maksala söyledikleri tesbit edilemeyen şu mısraları terennüm eder.

Beğun beğunden sonra çarşambadur Çarşamba

Beğun beğunden sonra perşembedur Perşembe

Bayan H orada bulunan kadınlardan birinin, özel işaretlerle de kendi zubununa (üç etek enteri) benzediğini hayretle müşaade eder. Bismillah demeden yerine koyduğu için zahmetsizce perilerin eline geçtiğini hemen anlar. Diğer taraftan şüpheyi tamamiyle gidermek için de, hiç bir peri görmeden zubunu bir yerinden işaretler. Mağaradaki H. Nin yolda gideken kenara itelediği kurbağanın hamile bir peri olduğu anlaşlır. Periler her şekle girerler. (ALTAY YİĞİT- ÇAYKARA FOLKLORU)


10 - GELENEKSEL TAKVİM



1- Kalandar (Ocak)

Bu aydan (minoloy= tecrübe) için 6 ve Sığırkoyan (Aralık) ayından da 6 gün alınarak elde edilen 12 günün her biri, sıra ile , birer aya verilir. Bunun amacı o yıl içinde her ayın hava durumunu anlamaktır. Mesela; 25 sığıkoyan’da hava bozuk ise yılın birinci ayı oan kalandar da bozuk geçecek. 26 sığırkoyanda hava iyi olursa yılın ikinci ayı olan küçük (şubat) da havalar iyi olacaktır. Domuz için sürek avına çıkılır. Ayın 1.günü yeni yılı kutlamak için 5 yaşından 15 yaşına kadar olan çocuk ve gençler, 2 gün müddetle evleri dolaşarak hem yeni yılı tebrik ederler ve hem de hediye alırlar. Her eve gittiklerinde:

Kalandar gecesi

Devlet bacası

Dolduran Tası

Cennet Hocası

Vermeyen asi

Cehennem hocası

Üstünde erkek uşak

Ahırda dişi buza

İneklerin dişi doğurması, erkek çocuklar değerlidir

2 - Küçük (Şubat)

İstiraha ayıdır. 20 ‘sinen sonratarlalar temizleneek gübrelenip bellenmeye 8nadas) başlanır. 20 sinden 9 marta kadar Ligohançlar (Kurtkızanı) olur. Bu müddet zarfında gece sokağa çıkılmaz ve çok tedbirli olunur. Zira ligohançlar yiyecek bulamadıkları zaman köylere saldırır, önlerine geleni parçalar yerler.

3 - Mart

Bellemelere devam edilr, yollar (büyük toprak parçaları ) vurulur. Çayırlaın suları verilir. 9 una kadar ligohançlar devam eder.

4 - April (Nisan)

Tarlalara tohum atılır, her türlü hububatın ekimi yapılır. 15 inden sonra hayvanlar mezereliklere çıkarılır

5- Mayıs

Ayın adı Roma mitolojisinde bahar ve gelişme tanrıçası Maya’dan gelir. Hera ile arası açılan maya dünyadan kaçmış ve gökyüzünde bir yıldız olmuştur.Halk arasında yazı başlangıcı 6 mayıs günü Hidrellez olarak kutlanır. Hidrellez Hızır ve İdris peygamberlerin adlarından meydana gelmiş bir sözdür. Bu günle ilgili türlü inanışlar vardır. Ev sahibi olmak isteyenler, para sahibi olmak isteyenlerden başka fal, niyet ve isteklerle ilgili olanlar da vardır.

Kısmeti olmayan, yani çıkmayan kızların başınakiit açılır. 15 inden sonra hayvanlar yaylaya çıkarılır. Ekilen hububat kehan (çapa) edilir, Bu 1. kehandır.

6 - Kirez (Haziran)

Yayla evlerine lazım olacak yakacak sağlanır. Yayla çayırları vodan (çayırlarda muzır otların temizlenmesi) edilir. Bu otların arasında ifteri, maçudal ve cinbon gelir.

7- Çürük (Temmuz)

20 sine kadar istirahat edilir. 20 ‘sinden sonra yayla çayırları biçilip 15 Ağustos’a kadar köye nakledilir.

8- Ağustos

15 inden sonra İstavrit (eylül) in sonuna kadar mezire ve öy çayırları biçilerek evlere nakledilir.

9 - İstavrit (Eylül)

15 inde hayvanlar yayladan mezire çayırlarına indirilir. Mezire ve köy çayırlarından biçilme ve nakillerine devam edilir.

10- Koçayı (Ekim)

Tarlalar biçilir. Harman zamanıdır. 15’ine kadar hayvanlar mezire çayırlarında otlatılır.

11 - Üzüm ayı (Kasım)

Tarlalardaki otlar koparılarak tarlalar temizlenir

12 - Sığırkoyan (Aralık)

İstirahat ayıdır.

MAYIS 7 Sİ GELENEĞİ (Sellim Sayma - Litropoli)

Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize da halk Hicri 7 Mayıs (20 Mayıs) sabahı kırlarave mesire yerlerine giderek eğlenir. O günün sabahı erkenden kalkarak en yakın akarsuya, denize v.s. bir taşı bir takım dilek ve isteklerde bulunarak atarlar.Giresun'da 1977 yılına kadar "Mayıs 7 si" adıyla sürdürülen törenler bu tarihten sonra "Aksu şenlikleri" olarak adlandırılmıştır. 1992 yılında ise "Uluslararası Karadeniz Aksu festivali" resmi erkanlarca uygun görülmüştür.
Biz Karadeniz ' in asi çocuğunu kaybetmedik . Biz Kazım ' ı , yani Karadeniz ' in hırçın çocuğunu notaların sonsuzluğuna uğurladık . Ve Köroğlu , Dadaloğlu , Aşık Veysel gibi kuşaktan kuşağa yaşayacak , yaşatacağız . Sen Bizimlesin Kazım....

Çevrimdışı KARAYEMİS

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 3154
  • Rep Puanı: +39/-0
Ynt: TRABZON VE CİVARINDA UNUTULAN GELENEKLER
« Yanıtla #1 : Mayıs 26, 2007, 11:45:36 ÖS »
tesekurler cok guzel olmus  bu arada nısan ayınada april dıyorlar demekkı bızden ıyı ıngılızce bılıyorlarmıs heheh

Çevrimdışı ¤ۣۜ..¤SessizGemi

  • Administratör
  • *
  • İleti: 7518
  • Rep Puanı: +333/-3
Ynt: TRABZON VE CİVARINDA UNUTULAN GELENEKLER
« Yanıtla #2 : Eylül 08, 2007, 11:07:23 ÖS »
Kalandar ve Mayıs 7si gibi gelenekler hala bizim o tarafta yaşlılar tarafından söylenip kendilerince birşeyler yapıyorlar..ancak kuşak değişimi sonrasında artık bunların sadece kitaplarda yazılan geçmiş gelenekler adı altında hatırlanacağını sanıyorum ne yazıkki
Sen üzülme, senin için bu gönlüm ağlar..