I.
Yalnız: Kendimi dinlemekten sıkıldım. Biri olsaydı yanımda şimdi. İki kişi sussaydık. Ağırlık alışverişi yapıp hafifleseydik.
Yalnız: Aynaya bakmaktan yoruldum. Sınırlarımı kaybettim. Genişliğimde bozulmak üzereyim. “Öteki” nerede? Kendimi ötekinin nezdinde tekrar gözden geçirmeye ihtiyacım var… Bu sınırsızlık beni çıldırtabilir.
Yalnız: Dışarı çıkıp bir iki sergi gezsem… Uff sıkıldım yalnız dolaşmaktan… Gördüklerimi paylaşacak “öteki” lazım. Fotoğraf makinesı onun yerini tutar mı? Muhtemelen. Yani. Bir gün fotoğraf makinesi tüm ötekilerin yerini tutarsa… Bu korkutucu olmaz mı?
Yalnız: Telefonum çalıyor. Bakmayacağım.
Yalnız: Sus.
Yalnız: Fotoğraf makinesi.
II.
Birlikte: Kendi alanımı istiyorum. Geniş çayırlarda koşmak gibi. Varlığının hacmi genişlerken. İçim daralıyor. Ah bir kendi kendime kalabilsem. Git artık.
Birlikte: Sürekli soruyorsun. Açıklama yapmayı sevmem ki ben. Etki-tepki-etki-tepki…Mecburiyet pzikozu… Karşındakine onun var olduğunu sürekli hatırlatma yükümlülüğü…Konuşma. Bakma bana. Bir şey bekleyip durma. Git artık.
Birlikte: Ne? Karnın mı acıktı ! Sergiden sıkıldın mı! Ayaklarına kara sular mı indi. Git o zaman. Ben kalıyorum. Birlikte çıkılan yola birlikte devam etme zorunluluğu yok. Ne? Git dedim diye alındın mı! Senin alınganlığının sorumlusu değilim. Git hadi. Tek başına.
Birlikte: Telefonun çalıyor. Baksana.
Birlikte: Konuş
Yalnız: Fotoğraf makinesi.
Şeyda Odabaş