Gönderen Konu: Tünel Açmak Demir Dağı Eritmekten Zormuş  (Okunma sayısı 1090 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı @sen@

  • Moderator
  • *
  • İleti: 4979
  • Rep Puanı: +100/-0
Tünel Açmak Demir Dağı Eritmekten Zormuş
« : Ağustos 24, 2011, 11:47:23 ÖS »
TÜRKLER ERGENEKON'DAN NASIL ÇIKMIŞ?
 Tünel Açmak Demir Dağı Eritmekten Zormuş
 MÖ 800, Ergenekon- MS 2000, Bolu civarı

 
Orta Asya'daki eski Türklerin dilinde "sarp dağ yamacı" anlamına gelen
 Ergenekon'la ilgili destanı bilmeyen yoktur. Türklerin yeniden doğuşunu ve
 çoğalarak Orta Asya'ya egemen oluşlarını anlatan bu efsanenin adı aynı
 zamanda Soğuk Savaş döneminde NATO ülkelerinde kurulan gizli anti-komünist
 örgütün, kontr-gerillanın Türkiye'deki kolunun adı olarak da gündeme gelmiştir,
 ama şu anda konumuz bu değil.
 Ele alacağımız konu, günümüzden yaklaşık üç bin yıl önce demirden bir dağı
 eriterek yurt edindikleri Ergenekon'dan çıktığı söylenen Türklerin daha sonra
 yurt edindikleri Anadolu'da bir dağ ile bir türlü başa çıkamamaları...
 Ergenekon Destanı'nın değişik biçimleri var ama en yaygın olan anlatıma göre,
 Aral Gölü civarında olduğu varsayılan demir dağın eritilme efsanesi şöyle
 gelişiyor:
 Hunların büyük imparatoru Oğuz Han'ın ölümünden sonra Türklere sırasıyla
 Gök Han, Ay Han, Yıldız Han, Deniz Han ve İl Han başbuğ olur. İl Han'ın
 döneminde tüm Türk bölgeleri egemenliğine girince, bunu kıskanan yabancı
 kavimler, özellikle Tatarlar birleşip İl Han'a saldırırlar ve çarpışma sonunda
 Türkleri kılıçtan geçirirler.
 İl Han'ın oğlu Kayı ve yeğeni Dokuz Oğuz eşleri ve çocuklarıyla birlikte esir
 edilir. Daha sonra Tatarların elinden kurtularak eski yurtlarına geri dönerler.
 Burada dağınık ve ürkmüş bir halde birçok at ve besi hayvanı bulurlar. Bunları
 da yanlarına alıp kendilerine güvenli bir yurt ararlar. Bir kurdun ayak izlerinin
 peşinden giderek çıkış yolu görünmeyen sarp dağların arasında yemyeşil, çok
 güzel bir yer bulurlar ve Ergenekon adını vererek buraya yerleşirler. Bu iki
 ailenin çocukları birbirleriyle evlenerek çoğalırlar.
 Mutlu-mesut yaşadıkları yılların ardından çoğalarak artık Ergenekon'a sığamaz
 olurlar. Sonunda 400 yıl kaldıkları bu yurttan çıkmaya karar verirler ama çıkış
 yolunu bulamazlar. Nasıl onları oraya bir kurt getirmişse yine bir kurdun
 sayesinde çıkış yolunu bulacaklardır. Nitekim koyunlara saldıran bir kurdun
 izlerini takip ederek bir mağaraya ulaşırlar. Mağaranın dibinde küçük bir delik
 vardır ve kurt oradan çıkmıştır. Bu deliği büyütmek isterler ama mağaranın
 bulunduğu dağ demirdendir. Bir demirci ancak dağın ateşe verilmesiyle yolun
 açılabileceğini söyler. Bunun üzerine Kurultay toplanır ve dağın eritilmesine karar verir. Dağın çevresine odun ve kömür yığarak yetmiş büyük körükle dağın
 tutuşmasını sağlarlar. Böylece dağ erir ve Türkler de Ergenekon'dan çıkarlar.
 Daha sonra aradan yüzlerce yıl geçer ve Türkler Orta Asya'dan yola çıkarak
 Anadolu'ya gelirler, yeni yurtları artık burasıdır. Gel zaman, git zaman bu
 topraklar üzerinde çeşitli devletler kurarlar, kurduklarını yıkar, sonra yenisini
 kurarlar ve derken en sonunda Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarlar.
 Artık bunun Türklerin son devleti olduğu ve sonsuza kadar varolacağı
 söylenirken, bir yandan da Anadolu toprakları üzerinde çağdaş uygarlık
 seviyesini yakalamak için bir uğraş verilmektedir. Çağdaş uygarlığın egemen
 olduğu ülkelerde yük ve yolcu taşımacılığında ağırlık demiryolundadır ve denizin
 olduğu ülkelerde ise tabii ki denizyolu da önem taşır.
 Nitekim Anadolu da dört yanı denizlerle çevrili bir yarımadadır ama
 Cumhuriyeti kurduklarında artık bin yıldır bu topraklarda yaşayan Türkler
 arkalarını denize dönerek yaşamayı tercih ederler. Demiryolları ise cumhuriyetin
 ilk yıllarında biraz gelişir, hatta marşlarda "Demir ağlarla ördük anayurdu dört
 baştan" falan derler ama gerçek hiç de öyle değildir. Montaj otomotiv sanayii
 devreye girince, yerli ve yabancı tekellerin çıkarları doğrultusunda demiryolları
 bir kenara bırakılır ve yurdun dört bir yanı karayollarıyla örülmeye başlanır.
 Çünkü yirminci yüzyılın sonlarına doğru başbakan ve cumhurbaşkanı da olmuş
 bir "Büyük Türk Büyüğü" Turgut Özal demiştir ki; "Demiryolu komünistlere
 özgü, özgürlük imkanı tanımayan bir ulaşım ve nakliye sistemidir. İstediğiniz
 yerde inip, binemezsiniz. Ama karayolu özgürlük demektir, nerede isterseniz
 iner, binersiniz."
 İşte böylece akıp giden yılların ardından yirminci yüzyılın sonlarında karayolları
 yolcu taşımada yüzde 95, yük taşımada da yüzde 93 oranına ulaşmıştır. Bir
 yandan da cumhuriyetin ilk yıllarındaki "demirağ heyecanı" gibi memleketi
 "otoyol heyecanı" sarmış ve yeni anayurdun dört bir yanı otoyollarla döşenmeye
 başlanmıştır. Başlanmıştır başlanmasına ama işte bu noktada Türklerin
 karşısına bir dağ çıkmıştır; Bolu Dağı.
 Bir zamanlar halk kahramanı eşkıyalara yataklık eden Bolu Dağı cumhuriyetin
 iki büyük kentinin, İstanbul ve Ankara'nın ortalarında tüm heybetiyle yükselir.
 Başta bu iki kent olmak üzere, İstanbul'u Anadolu'ya bağlayan karayolunda
 seyreden araçlara etmediğini bırakmaz. Üç bin yıl önce atalarının Ergenekon'dan
 çıkmak için demirden dağı eritmeleriyle övünen Türkler Bolu Dağı karşısında
 yıllarca çaresiz kalırlar. En sonunda yapımına başlanan Anadolu Otoyolu ile bir
 tünel açarak bu dağın hakkından gelmeye karar verirler. Edirne'den başlayan
 Anadolu Otoyolu Bolu Dağı'nın eteklerine kadar gelir ama 6 kilometrelik iki
 viyadük ve 7 kilometrelik iki tünel bir türlü bitirilemez.
 Yıllarca süren çalışmalar ve trilyonlarca harcamadan sonra "Bitti, bitecek"
 derken 12 Kasım 1999'da Düzce'de 7.2 büyüklüğünde bir deprem meydana
 gelince Türkler arasında yeniden bir tartışma başlar; bu tüneli yapalım mı,
 yapmayalım mı? Vazgeçecek olursak şimdiye kadar harcadığımız 400 milyon
 dolar ne olacak? Yapacaksak tam da fay hattının üzerine kondurmuşuz, böyle hiç
 güvenli değil...
 2000 yılında bir gazetede çıkan haberde şöyle yazmaktadır: "Trilyonlar tünelde
 kaldı. Uyarılara karşın fay üzerine inşa edilen Bolu Dağı geçidinin güzergahı
 değiştiriliyor. Düzce depreminin ardından yapılan 'hasar yok' açıklamalarından
 yaklaşık 6 ay sonra Bolu Dağı Tüneli inşaatının durdurulması gündeme geldi.
 Bugüne kadar 433 milyon dolar harcanan Bolu Tüneli'nin şimdiki güzergahın 2
 kilometre sağma kaydırılması planlanıyor.
 Karayolları Genel Müdürü, yeni bir tünel girişi oluşturmak istediklerini, bu
 projenin de 107 milyon dolara mal olacağını söyledi. Geçmişte harcanan miktarla
 birlikte Bolu Dağı geçidinin maliyeti en az 490 milyon dolara yükselecek. Yeni
 tüneli yine Astaldi-Bayındır ortaklığı yapacak. Bolu Tüneli'nin hiçbir zaman
 dikiş tutmayacağını belirten uzmanlar 'Tünel yıkıldıkça firmalar para alıyor'
 diyorlar."
 Başka bir gazetede Karayolları Genel Müdürü'ne yanıt veren Türk Müteahhitler
 Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Sever ise Bolu Dağı Tüneli'ni bir
 mühendis olarak kendisinin yapmayacağını belirterek, "Tünelin içinde binlerce
 insan hayatını yitirdiğinde bunun sorumlusu kim olacak" diyor ve şöyle devam
 ediyor: "Bana sorsalardı, ben Bolu Dağı'nda tünel yapmazdım. Bolu Dağı
 Geçidi'nde pek çok heyelan olurdu. Bolu Dağı'nda trafiğin en az olduğunda bile
 heyelan nedeni ile yol zaman zaman tıkanırdı. Heyelan hala var.
 Bolu Dağı'na tünel yapılmaması gerektiğini yetkililere pek çok kez söyledik.
 Ancak bir teki bile bizi dinlemeye cesaret edemedi. Çünkü yatırımlar yapılmış,
 şimdiye kadar 400 milyon doların üzerinde para harcanmış. Çalışmalar
 durdurulduğu zaman bu işi yapanlara neden yanlış karar verdiniz diye sorarlar.
 Bolu Tüneli en son teknoloji ile yapılması durumunda dahi risklidir. Tünelin
 içinde 300-400 araba varken bir zelzele olması durumunda binlerce insan
 hayatını yitirdiğinde bunun sorumlusu kim olacak merak ediyorum."
 İşte böyle, Ergenekon efsanesini hatırladıkça utanç içinde yüzleri kızaran
 Türkler neredeyse çeyrek yüzyıldır başa çıkamadıkları bu dağla ne yapacaklarını
 kara kara düşünüyorlar. Üstelik de 2000 yılında tünelin yapımıyla ilgili
 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nda Ergenekon Destanı'nı parti programlarından
 bile daha fazla ciddiye alan bir parti var!
 Ya bu destanda bir tuhaflık var, ya da Anadolu'ya göç ettikten sonra Türklere bir
 şeyler oldu!
« Son Düzenleme: Ağustos 25, 2011, 02:12:56 ÖÖ Gönderen: @sen@ »
Zordur benimle yürümek. Bunu benimle yola çıkanlar bilir, hepsi yarı yolda gittiler. Suç kimde? Ben zoru seviyorum, onlar sevmiyor. Yapacak bi şey yok. Suçum var mı? Tabi ki var. 'Zor yola, kolay kişilerle çıkmak en büyük hatam'.