Gönderen Konu: degiştirme! daha Trabzonu söylemedi  (Okunma sayısı 2637 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sancakbeyi_61

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4340
  • Rep Puanı: +270/-7
degiştirme! daha Trabzonu söylemedi
« : Ağustos 07, 2007, 12:47:32 ÖÖ »
“Değiştirme ! daha Trabzon’u söylemedi…”

Hava durumunu seyreden rahmetli dedemin sözleriydi bunlar. Bu sözleri bana hatırladan üstad’a selamlarımı iletirken geçmişe yarı tebessümlü bir yolculuk yaptım ister istemez. Kar beyaz saçlı dedem 18 yaşlarında Rize’den kopmuş nerdeyse ömrünün tamamını İstanbul’da geçirmişti ama Trabzon’daki hava durumunu onun için yine de önemliydi. Çocukluk işte içimizden “oho oo , dede ya İstanbul’dan buraya sanki hava gelecek, Trabzon nere İstanbul nere, bize ne yahu” derdik, ama işin aslının öyle olmadığını aklımız ermeye başladıktan sonra hatta çok sonraları anladık. “ Denizlerimiz mutedil dalgalı bölgelerimizde en yüksek sıcaklıklara gelirsek Doğu Karadeniz’de..” diye başlayan haberler hep dikkatini çekmiştir dedemin. Televizyonların siyah beyaz olduğu dönemlerde hani şu kanalları yandan çevirmeli national marka televizyonların olduğu zamanlar, kuruvaze yakalı iri gözlüklü tok sesli adamlar çıkar haberler sunarlardı.

Tuğrul Şan “Gemiciler Kalkalum” Bilge Şan’ın “ Aslin var mi du” dediği zamanlar, o zamanlarda nadiren horon ekipleri çıkar çocukluğun verdiği neşeyi de yanımıza alarak avrupada milli maç kazanmış gibi sevinirdik. Seyrine doyum olmaz horona karşılık vermeye çalışır her figürün aynısı yapmaya çalışırdık, ayaklarımız birbirine dolaşırdı.. Ekrandakiler yani bizim temsilcilerimiz inanılmaz bir ahenkle ve hızla oynarlar hele o ayakların “birliği” yok mu coşkumuza gurur katardı. Düşüncülerle yapılmak istenenler “bir” olması tamda böyle birşeydi işte.

Derken tek kanallı televizyonumuzda bir röportaj ekrana gelir. Spiker’in mikrofon uzattığı yaşlıca bir amca Trabzonspor’u kasdederek der ki “bizim uşaklar hep yener…” İşte o zaman ayak ayak üstüne atmış dedemin yüz ifadesini görmeliydiniz, gözlerini hafifçe kısarak gururla karışık öyle hafif bir tebessüm ederdi ki hani biraz da üstden bakma durumları da hasıl olmuştu, ne de olsa üst üstte 3. şampiyonluğuydu Trabzonsporumuzun. Değmeyin keyfine manzaraları da öyle tahmin edildiği gibi fazla uzun sürmezdi. Sanki Trabzonspor sadece işini görevini yapmış olağan bir sonucun yansımalarını seyretmiş gibi olurdunuz. Bu görev bilinci ve yansımalar dedemden de olurunu almıştır..

Soba dumanın kokusunun sokaklara indiği sabahlardı, alimunyum üstü açık ortasından tutacağı olan büyük çaydanlıkların sofraların baş aktörü olduğu günlerdi.. O çaydanlık ne enteresan bir edavattı, öyleki çayı doldurursunuz ama suyunu koymak için eline doğru gelen yakıcı buharı ber taraf etmek için kuvvetli bir nefese ihtiyacınız olurdu. O ev gerecinden içilen çayın tadının bir başka olduğu zamanlardı.

Yokluk zamanlarında herşeyin kıymetinin bilindiği tasarrufların yapıldığı fakat bu tasarrufların çocuklara hissettirilmemesinde zorlukların yaşandığı yıllardı.

Trabzonspor adlı olağanüstü lüksümüz bize o zamanlarda bir çok şeyi unuturmuştu. Mevcut olan özgüvene bir aşı da gözümüzün gönlümüzün ışığı tarafından yapılınca her türlü bilinmiş ve kanıksanmışlığı bertaraf eden sağa sola savuran bir Fırtına girmişti hayatımıza. Karadeniz Fırtınası adı düşünüldüğünde ne kadar da isabetli ve yerindedir.

İşte o fırtınanın gücü küçücük yüreklerimize hissediyor futbolla alakalı olmayan konulara da sirayet ediyordu. “zor olmaz” denilene karşı inat ve cesaret çoğu zaman başımıza olmadık işler açtı, etkisi var mıdır bilinmez illaki bizim dediğimiz olan başka sonuca tahammülsüzlük gırla gidiyordu. “senin oğlun benim oğlumu..” cümlesi ile başlayan kulak bükme eylemi ile sona eren hadiseler bizede mecburen bazı cümleleri kurduruyordu “ula biz dayak yediğimiz zaman utanıyoruz, habular ne kolay şikayet ediyiler..” uzunca bir sure şikayet edildik. Kafalarımız yarıldı, okullarda disiplin kurullarına sevkedildik. Hayatımız fena halde futbola benzemişti fauller sarı kartlar havada uçuşuyordu.

Rahatlık dur durak bilmezliğin fiziki etkileri de vardı tabii, elimiz ayağımız kesilirdi, akan kanımız boşa gitmesin diye kan kardeş olurduk kan akmaya devam ederken anında çözüm bulunur kanımız boşa gitmesin diye boş bulduğumuz duvarlara küçücük parmaklarımızla Trabzonsporumuzun baş harlerini yazardık. Ts, Ts, TS, TS…

İçinde meydan okuma, gurur ve farklı olmak karışımın sihirli iksirinin etkilenmiş olduğu hayatlar geri kalan ömürlerinde de Karadeniz’den esen “Fırtına”dan nasibini aldı, almaya da devam ediyordu...

Aile içindeki yansımalara devam edeyim, o yıllarda Trabzonspor’la ilgili herhangi bir şey ne olursa olsun, İstanbul’da ikamet ettiğimiz için bizim için çok önemliydi. Çünkü o yıllarda ara ki bir ürün bulasın. Bir gün yine böyle bir ürüne takmışım kafayı, çocuk forması… ara ara yok, bir sürü kırtasiye baktım, (o zamanlar formalar kırtasiyelerde satılıyordu) yok, yok oğlu yok. Bana yok olduğunu anlatmak ne mümkün. Ağlamak, huysuzluk, asabiyet bilimum hedefe ulaşamaya kararlı olduğumu gösteren tavırlar fazlasıyla hissetirilir. Forma gelene kadar herkese tavır. Bu tavra dayanamayacak bir kişi ararken evin tüm yükünü çeken cefakar Anam, bana nerdeyse bana bir gecede, bulabildiği en hafif yünsüz iplikten kısa kollu bordo mavi çubuklu kazak örer. İşte o kazak artık benim formamdır.

Haziran’ın ortasında hava da sıcak kurdeşen dökmeye çok müsait ama bırakın yolda yürümeyi en cetin geçen mahalle maçlarını bile bu kazakla yapıyordum. Kan ter içindeydim ama gururluydum. Bana göre forma olan kısa kollu bordo mavi kazağın ekstra gücüne inancım tamdı. Yenilmez olmuştum ben onunla, O olmasa olmaz o olmasa bir boşluk bir tatsızlık hakimdi.

İlkokulda 2. teneffüs zili ne mübarek bir zildi. Tam tamına 30 dakika teneffüs… kenar mahalleli ve okulun eve yakın olmasının avantajı ile eve gider önceden cefakar annemin hazırladığı sofrada her sabah abimle müsade edilene kadar o kızarmış ekmek benim yok bu senin kavgası yapardık kaçınılmaz sonu bildiğimiz halde. bıçak gibi kesilen kavga sonu apar topar doğru okulun bahçesine. Anında takımlar kurulur bazen velilerde seyreder taktiklerde verirdi. Akşam saatlerine yakın tekrar toplanırdık zira okulun bahçesi boş kalmamalıydı ana caddeye yakın olduğu için yoldan geçenlerde işinden evine dönenlerde seyrederdi. Bir iki arkadaşımız değişsede sürekli aynı takımla oynardık. Sondurak, arka cadde, arka sokak kim toplandıysa yenemiyorlardı. “yine yenildik” diyen bir çocuğa bir büyüğünün verdiği cevabı hala hatırlarım “ bırak oğlum bunların kanında var topçuluk”

Ve İlk tanışma.. sürekli gazetelerden televizyonlardan mahalle maçlarında ismini telafuz ettiğimiz hep birileri tarafından götürüldüğümüz mukayet olunduğumuz koca koca adamlar yüzünden doğru düzgün bakamadığımız Trabzonsporumuza bireysel hür ve özgür irademizle yalnız başımıza tanışma vakti gelmiştir.

İstanbul Ali Samiyen’de bir Sarıyer - Trabzon maçı.. uzun gişe kuyruklarından sonra kapalı tribundeki yerimizi aldık güneş öğle sıcağı etkisini kaybetmiş gibi bir an önce takım sahaya çıksada bir görsek diyoruz. Bireysel gelmiş olmamıza rağmen tanıdık simalara rast geliyoruz. Sonra şöyle bir etrafa bakınca tek rastlaşan biz olmadığımızı sanki bir bayramlaşma merasimi gibi insanlar birbirleri ile sarılıyor kucaklaşıyor “senin ne işin var burda” gibi manasız sorular havada uçuşuyordu.

Zaman geçmiyor bekliyor bekliyoruz. O da ne ! bir gökgürültüsü tünelden bir ok gibi fırlayan bir adam peşi sıra 10 tane daha.. Güneşe doğru koşuyorlar. Güneşin vurduğu parıl parıl parlayan bordo mavi formanın rengi ne muhteşem gözüküyor, hele hele koşarken rüzgarın o formayı dalgalandırması yok mu ? o ne muhteşem görüntüydü… Kalakalmıştım, birkaç dakika da olan biten bir estentane beni nasılda etkilemişti. İskenderin oynadığını, Kemal’in kaleye giden bir topu inanılmaz bir akrobasi ile çıkardığını ve maçı da 3-2 kazandığımızı hatırlıyorum maçla ilgili ama o sahaya çıkış anı aklımdan hiç çıkmadı, kalan ömrümde çıkacak gibi de görünmüyor.


Çocukluktan gençliğe geçtik ama ya yaşlılarımız ? ya iki nenem ? babane ve anane (söylendiği gibi) onlara ne demeli, Allah selamet versin ikisi de bilmem aynı akrabadan oldukları için bir ilgisi var mıdır ? ama biz ne zaman televizyon karşısına kurulsak, beynamazlığımıza atıfta bulunur “nemaz kılın nemaazz” diye mazeret cümlelerine bakmaksızın söylenirlerdi. Başbakan, Cumhurbaşkanı memleket meseleleri hakkında önemli gelişmeler olmadığı sürece hayatta televizyonla işleri olmaz, mühim meselelerde yani kırk yılda bir şöyle göz ucu ile bakarlardı televizyona. Bu hasmane tutumun hiç bitmeyeceğini sabah programlarının yaptığı yoğun baskıya verdiği cevaptan anlıyoruz “ ya kapatun hauni.. ” Genelde evde el işi yaparlar, durum bir dakika aklıma gelmişken torunlarının hepsine istinasız kazak örmediler değil, ördüler de ben kaç yaşındayım küçüklüğümden beri hala patik örüyorlar bu patikler kimlere gidiyor nasıl bir organizasyondur ne gibi bir yapıyla karşı karşıyayız bilemiyorum hala örüyorlar.. Yılların izlerini taşıyanı gobuç gobuç yaşlı ellerden çıkmış patiklerin alıcılarını bulmak zor olmasa gerek.

Yine örgü ördüğü anlarda televizyona aldığı hasmane tutum devam etmektedir yani yine Babanem ve ananem sırtını televizyona dönerek oda o melon cihaz yokmuş gibi davranmaktadır. Taa ki Trabzonsporun adı geçene kadar... O andan itibaren ellerdeki örgüler durur başındaki yemenisinin tek gözünü kapatmasına inat televizyona yandan yandan ama pek bi dikkatli gözünü kırpmadan, bakar bakar...Trabzonsporla ilgili haber bitene kadar soru sorulmasını istemez, bizim inadına ve alaycı sorularımıza ise şiddetine göre “susun !” der.Genelde ise böyle durumlarda konsantrasyonun bozulmaması için cevap vermemeyi tercih ederler. Haber bittikten sonra da aynı dünyevi ve uhrevi işlerine döner.

Hayatlarında belki de bir kez olsun maça gitmemişlerdir ama Trabzonspor bu be.. onun adının geçtiği yerlerde nasıl sessizlik olmasın nasıl dinlenmesin… Sadece bu yaşanmışlık bile, ki eminim bir çok evde tekerrür etmiştir. 86 senelik yaşamının 68 senesini İstanbulda geçirmelerine rağmen doğduğu topraklara ve onun oluşturmuş olduğu değerlere olağanüstü bağlılık, hem de bu derece bağlılık ayrı bir sosyolojik araştırma konusudur.

Trabzon Hüseyin Avni Aker’e Trabzondan bin kilometre uzaktan bakıp ekranın titrediği maçları hatırlıyorum binbir türlü olumsuzluklara rağmen yine olur mu ? diyorum, yalanda olsa inanmak istiyorum, hayatımızın belki en çaresiz anlarından biridir mağlup durumda olduğumuz anlar. Rüyalarımızda sahaya girip oyunun kaderi değiştirdiğimiz anları unutmak rüyalarımızı gerçekleştirecek oyuncular oyunlar bekliyoruz.

Ağlamak ile gülmenin kardeş olduğu söylenir. Öyle bir hale geldik ki ağlamak ile ağlamanın aynı ana babadan olduğu fakat kardeş olmadığı zamanlardayız.

Trabzonspor başarısız olursa ağlayacağız,

Trabzonspor başarılı olur kupalar kazanır, şampiyon olursa yine ağlayacağız.

Yaşlısı genci ile böyle bir iklimin sarıp sarmaladığı yürekler yeni bir sezonu bekliyor..

İşte bir kez daha Trabzonsporumuz sahaya iniyor.



yazı bordomavi.net sitesinden külünkoglu nickli üyeye aittir..ben sahsım adına böyle bir yazıyı paylastıgı için teşekkür ederim..
dümende ve başaltlarında insanlar vardı ki bunlar uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı. sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için hiç kimseden hiçbirşey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler....

Çevrimdışı A.ÜSTÜNBAŞ

  • Deneme Mod
  • *
  • İleti: 4388
  • Rep Puanı: +112/-0
Ynt: degiştirme! daha Trabzonu söylemedi
« Yanıtla #1 : Temmuz 10, 2009, 07:00:02 ÖS »
                                                                                                                                  :bayrak:
 . . . .   Kanal  değiştirme  olur mu  Trabzon  sözü  geçtiği  yerde !...

           Karadenizin   Akdeniz  temsilcileri  olarak   KIRIKHAN 'dan

           Tüm  sporseverlerimize  selamlar   sunuyorum..  Yeni  sezonda                                       :hron: :ts: :hron:

            başarılar  diliyorum..  2009  -  2010   camiamız  için  hayırlı  olsun..


             Hacı Ahmet  ÜSTÜNBAŞ  ( Çaykaraspor  Kulübü  Kurucu  Üyesi  ve  ilk  Onursal  Başkanı)
SİGARA ' sız  temiz  çevre, temiz  toplum,  sağlıklı  yaşam  için  elele...

. . ..  NE  KADAR  TEMİZ  İSEN, O  KADAR  İNSANSIN  . . .