Gönderen Konu: Yenilenen beyin hücreleriyle geçmişi nasıl hatırlıyoruz?  (Okunma sayısı 666 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı *Laz kızı*

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
  • Co-Admin
  • *
  • İleti: 36918
  • Rep Puanı: +616/-19
  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح


Amerika’da yayımlanan Edge dergisi, dünyanın en önemli 100 bilim adamına şu soruyu sormuş: “Doğruluğuna inandığınız ama ispatlayamayacağınız şey nedir?” Dergi, ilim adamlarının verdikleri cevapları bir kitapta toplayıp yayınlamış.

Cevaplardan bazıları özellikle dikkat çekici. Meselâ, Kaliforniya Salk Enstitüsü’nden Sinirbilimci Terrence J. Sejnowski, “Geçmişi nasıl hatırlıyoruz?” sorusuna şöyle cevap vermiş:

“Bu soruya bir sanatçı, bir tarihçi veya bir bilim insanı farklı cevaplar verebilir. Her ne kadar sinirbilimciler bu konuda çok yol katettilerse de, ben inanıyorum ki ‘uzun dönem hafızası’nın depolandığı yeri yanlış tarafta arıyoruz. Çocukluğumu hatırlama yeteneğim, beni her zaman şaşırtmıştır. Bugün vücudumda bulunan moleküllerin çoğu, çocukluğumdakilerden farklı. Özellikle de beynimi oluşturan moleküller sürekli olarak yenileriyle yer değiştirmekte. Buna rağmen 50 yıl önce yaşamış olduğum yerlerin detaylı anılarına sahibim. Bence uzun dönem hafızası beyindeki hücrelerin içinde değil, hücrelerin arasındaki alanda saklanıyor. Ama bunu şimdilik kanıtlayamıyorum.”

Gerçekten de, beyin hücrelerinin sürekli değiştiğini düşündüğümüzde, hafızada kayıtlı olan bilgileri, meselâ 50 yıl öncesine ait çocukluk hatıralarımızı nasıl hâlâ hatırlayabiliyoruz? Herşeyi maddeyle izah eden, görmediğine inanmayan, Bediüzzaman'ın tabiriyle ‘aklı gözüne inmiş’ bazı bilim adamları bunu neyle izah etmektedirler?

Ne dersiniz, Sejnowski'nin ‘hücrelerin arasındaki alan’ dediği şey, herşeyin mânâ, görüntü ve ses gibi bütün unsurlarıyla kayıtlı olduğu âlem-i misâl veyahut Levh-i Mahfuz'un, insan dimağına bırakılmış küçük bir nümunesi olmasın? Yoksa insan hafızası, ciltler dolusu veriyi, nasıl ve hangi maddî alana kaydetmektedir? Eğer kaydedilen herbir veri için maddî bir alan gerekseydi, herhalde insan kafasının oldukça büyük olması gerekecekti! Ama heyhat! Beyinde mercimek tanesi kadar yer tutan bir hafıza, büyük bir kütüphane gibi içerisindeki bilgileri mükemmel bir düzenle depoluyordu. Öyle ki, insan ‘o tırnak kadar kuvve-i hafızanın sayfasında, istediği vakitte müracaat edip bir büyük kütüphane kadar bütün mahfuzatının aynı şeylerini orada bütün istediklerini mevcut ve muntazam yazılmış ve dizilmiş görüyor’du. (Emirdağ Lahikası, s. 349)

Evet, Bediüzzaman beşer hafızasındaki bu mucizevîliğin, ancak Cenâb-ı Hakkın eseri olmasıyla izah edilebileceğini şu sözleriyle izah ediyordu:

“İnsan başı içinde bir hardal küçüklüğünde bir yerde yerleştirilen kuvve-i hâfızaya bakıyoruz, görüyoruz ki; öyle bir câmi’ kitap, belki kütüphâne hükmündedir ki, bütün sergüzeşt-i hayatı, içinde karıştırılmaksızın yazılıyor. Acaba şu mu’cize-i kudrete hangi sebep gösterilebilir: telâfif-i dimağiye mi, basit şuursuz hüceyrât zerreleri mi, tesadüf rüzgârları mı? Halbuki, o mu’cize-i san’at, öyle bir zâtın san’atı olabilir ki, beşerin haşirde neşredilecek büyük defter-i a’mâlinden muhasebe vaktinde hatıra getirilecek ve işlediği her fiilleri, yazıldığını bildirmek için bir küçük sened istinsah edip, yazıp, aklının eline verecek bir Sâni-i Hakîmin san’atı olabilir.” (Sözler, s. 621)


28.12.20(alıntı)

Yeni Asya Gazetesi
"İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara Faydalı Olandır." Hz.Muhammed (S.A.V)..!!!"