Gönderen Konu: KAYSERİ FIKRALARI ! ( 351 - 400 ARASI - 50 ADET )  (Okunma sayısı 1144 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı A.ÜSTÜNBAŞ

  • Deneme Mod
  • *
  • İleti: 4388
  • Rep Puanı: +112/-0
KAYSERİ FIKRALARI ! ( 351 - 400 ARASI - 50 ADET )
« : Kasım 21, 2010, 05:11:12 ÖS »
         :bayrak:   KAYSERİ  FIKRALARI    (  351 - 400  ARASI  - 50  ADET ) :!:
351-300 BİN LİRALIK ÇEK
Kayserili, Adanalı, Antepli borçlarını ödemek için İstanbul’a
gitmişler. Borçlarını ödeyecek adam ölmüş, Karacaahmet mezarlığında yatmakta. Adanalı der ki:
-Ben yine de borcumu ödeyeceğim.
100 bin lirayı mezarın başına bırakmış. Antepli de aynısını yapmış, 100 bin lirayı mezarlığın başına koymuş. Sıra Kayseriliye gelmiş:
-100 bin bozuk yok. Ben şu 200 bin lirayı alayım.
Paraları almış ve mezarın başına 300 bin liralık bir çek bırakmış.
(Süleyman SAĞLAM)

352-HARBE GİDİŞ PEKİYİ
1950’nin sonlarında Ahmet Kölerbe, ilkokulda öğrenci. Bir gün
evlerine ziyarete gittim. Ablam, eniştem ve yeğenim oturuyorlardı. Karnesini verdiler baktım çoğu dersleri zayıf. O zamanlar öğrencilerin tutum ve davranışlarına not verilir, hal ve gidiş notu yazılırdı. Ablam ve eniştem okur yazar olmadıklarından karneyi bana okuttular. Anlaşılır bir ifade ile tane tane:
-Hal ve gidiş pekiyi, diye okuyunca yaşlı eniştem yanlış anlama ile sevindi. Birden coştu, yüksek perdeden konuştu:
-Aferin oğluma harbe gidişi pekiyi, dimek ki harbe iyi gider, iyi yürür, oh ne ala ne ala!... (Ali ASLIM)

353-ÇUKURUN AYI
Akdağlıların, Çukurlularla kavgalı oldukları ve Çukur’da Rumların yaşadığı yıllarda Akdağlı kadın tuvalet için gece evin avlusuna oturur. Karısının poposunu gören kocası der ki:
-Yav avrat senin popon gibi bir popo daha olsa bütün Akdağları ışıtırsınız. Bizim de yarı gavur yarı Müslüman Çukur’un ayına eyvallahımız olmaz. (Ercan ALIMCI)

354- OĞLAK KADAR HOROZ
Horozu çalınan Kör Osman, muhtar odasına şüpheli Veli’yi getirtir.
Veli, horozu çalmadığını söyler. Kuran üzerine yemin etmesi istenir ve abdest alması söylenir. Veli abdest alırken sağ ayağını yıkamaz. Bunun üzerine abdest suyu döken Gizir, Veli’ye der ki:
-Adamın oğlak kadar horozunu yedin. Çatlarım diye abdesti tam almıyon de mi?
Veli hemen cevap verir:
_Ne oğlağı be adam, yumruk kadardı. Ben bile doymadım. (Ercan ALIMCI)

355-CAMİYE ERKEN GELMENİN SIRRI
Adamın biri camiye sürekli erken gelirmiş. Diğer arkadaşı sormuş:
-Arkadaş sen benden erken geliyorsun, bunun hikmeti nedir?
-Gayet kolay, ben iki evliyim. Biri elbisemi giydirir, biri abdest suyumu döker, erkenden gelirim.
Adam eve gitmiş, bir hanım daha almış. Çok geçmeden iki hanım kavga etmeye başlamış. Adam evden kaçmış. Camiye arkadaşından daha evvel gelmeye başlamış.  (Nihat İŞMAN)


356-SENİN ADIN ATAMAN
Bir adam, Ataman isimli birine üç yaşında öküz diye ağzı çökmüş,
dişi olmayan bir hayvan satmış. Ataman Ağa, bu hayvanı elinden çıkaramamış, tekrar ilk sahibine götürmüş. İlk sahibi şöyle demiş:
Senin adın Ataman
Yoğurdu süte kataman
Beşyüz yaşına da varsan
Bu öküzü sataman                  (S.Burhanettin AKBAŞ)

357-MİSAFİR
Karlı  kış günü Bünyanlı biri Bünyan’ın köylerinde yolculuk yapıyormuş. Kar tipi derken yol görünmez olmuş. İlerde bir ışığı fark edip ona doğru gitmiş. Burası bir köylünün eviymiş. Kapıyı çalmış, ihtiyar adam açmış. Ama bu yolda kalmış tanrı misafirine hiç candan davranmamış. Gece olmuş misafir yatmadan önce ev sahibinin pencerenin buğusuna şöyle yazdığını fark etmiş:
Misafir denen it
Evimden defol  git
Sabah olmadan kalkmış misafir, bakmış ki hava düzelmiş. Yola çıkmadan önce o da penceresinin buğusuna şöyle yazıp evi terk etmiş.
Ev sahibi denen katır
Hiç mi yok sen de hatır?
Misafiri seversen
Üçü de yatır, beşi de yatır.            (S.Burhanettin AKBAŞ)

358-RAMAZAN
Bünyan’da evin birinde saflığı ile ünlü bir gelin vardır. Ramazan ayının yaklaştığı günlerde kaynana ramazan hazırlığına başlar. Aman ramazan gelecek şunu alalım gelinim koy şuraya, aman bunu alalım gelinim koy buraya diyerek bayağı bir malzeme alırlar. Aradan birkaç gün geçer, kaynananın evde olmadığı bir gün kapıya bir dilenci gelir. Saf gelin dilenciye sorar:
-Amca senin adın ne?
Dilenci:
-Ramazan, der.
Gelin:
-Aman kaynanam ramazan gelecek diye senin için bazı şeyler ayırmıştı
der ve bütün alınan erzakı dilenciye verir. Ramazan ayına girince kaynana gelinden aldıkları malzemeleri ister.
Saf gelin:
-Geçen gün biri geldi. Adını sordum Ramazan dedi.  Ben de bütün
malzemeleri sen ramazan gelecek dediğin için ona teslim ettim der.
(S.Burhanettin AKBAŞ)

359- HIZIR
Bünyan’da zamanın vaizlerinden Müderris Celal Hafız pazardan bazı gıda maddeleri ve fırından ekmek alır. Hamal Hıdır Dayıyı çağırarak evine götürmesini söyler. Hıdır Dayı erzakları alarak hocanın kapısına dayanır. Kapıyı çalar. Evin hanımı içerden:
-Kim o, diye sorar.
Hıdır Dayı:
-Hıdır der.
Evin hanımı Hıdır sözünü Hızır (A.S.) anlayarak heyecanlanır ve bayılır. Kapının açılmasını biraz daha bekleyen Hıdır Dayı malzemeleri eşiğe bırakır ve gider. Daha sonra kendisine gelen evin hanımı kapıyı açar, paketler içerisindeki malzemeleri sevinçle alır. Heyecanla kocasının eve gelmesini bekler. Akşam eve gelen kocasını sevinç ve heyecan dolu bir şekilde karşılar.
Kocasına:
-Bugün bizim eve Hızır (A.S.) geldi. Birçok yiyeceği
kapıya bırakarak gitti. İnanmazsan  şunlara bak diyerek paketleri getirir.
Hoca:
- Allah olmam de emi, bu Hızır değil, Hazarşahlı  Hamal Hıdır. Bıraktığı malzemeleri ben pazardan alarak onunla eve göndermiştim der. (S.Burhanettin AKBAŞ)

360-KEMAN İLE KANUN
Memleketimizden İstanbul’a giden iki kardeş bir gün bir düğüne davet edilirler. Düğün görkemli ve büyük bir salonda yapılmaktadır. Bir ara iki kardeş birbirinden ayrılırlar. O sırada sanat müziği programı başlar. Bizim küçük hemşehri, salonun bir ucundan diğer ucundaki ağabeyine seslenir.
Ağabey, ağabey o sürtüştürdüğü keman ya cınnahladığı (tırmaladığı)
ne?   (Ali CENGİZ)

361-NÖRÜYON
Bünyanlı bir aile şehre yeni yerleşmiştir. Evin hanımı bir süre sonra çevreye alışmak ve alışveriş yapmak için dışarı çıktığı zaman komşu kadınlardan birini balkonda görür. Onunla birazcık sohbet etmek ister.
-Nörüyon komşu?
Komşu kadın şaşırır. Şöyle cevap verir:
-Vallahi hanımcığım, bugünlerde bir şey ördüğüm yok.
(S.Burhanettin AKBAŞ)

362--DAKTİLO
Bünyan’ın Elbaşı kasabasından Gülkız hala bir ifade için Jandarma Karakoluna getirilir. Masada oturan Jandarma, daktiloda konunun başlığını yazmaya çalışır. Bu arada daktilonun ne olduğunu bilmeyen Gülkız hala şaşkın şaşkın konuşur:
- Aman evladım sen sinirlenme. Bak ellerin titriyor, masanın üzerini cınnahlamayı bırak, ben sana her şeyi anlatacağım. (S.Burhanettin AKBAŞ)      

363- İSTANBUL’A VARDIM  
Kayserilinin biri İstanbul’a gitmiş. Gitmeden önce karısına:
-İstanbul’a varınca sana karşı ödemeli telefon açarım. İstanbul’dan karşı ödemeli telefonunuz var deyince kabul etme, bil ki  ben İstanbul’a gelmişimdir, demiş. Böylece telefon paralarını da telefon müdürlüğüne yükleriz demiş.                                         (Asker ÇİMEN)

364-PADİŞAHIN KİM
Mustafa Kemal, Alim Efendiyi yanına alarak karargaha doğru ilerlerler. Mustafa Kemal elleri yüzleri barut karası bir Mehmetçiğin yüzünün karasını cebinden çıkardığı mendiliyle siler. Sonra Mehmetçiğe sorar:
-Oğlum senin padişahın kim?
Mehmetçik:  
-Ak sakallı, ak sarıklı, heybetli bir zat olduğu için Alim Efendiyi gösterir.
Mustafa Kemal:
- Aferin oğlum diyerek Mehmetçiğin sırtını sıvazlar.  
(S.Burhanettin AKBAŞ)

365-İKİ KİŞİYE BİR YORGAN
Ticarethâne  sahibi Ali Cengiz’ borçlu olan bir müşterisi gelir.
-Ali borcumu bu ay ödeyemeyeceğim. İnan öyle sıkıntılıyım ki evde iki
kişi bir yorgan altına yatıyoruz der.
Bizim Ali Cengiz:
-Peki kardeşim, gelecek ay öde der. Gelecek ay gelir ve yine müşteri
aynı şeyleri söyler:
-İnan öyle sıkışık durumdayım ki iki kişi bir yorgan altında yatıyoruz.
Üçüncü ay Ali Cengiz işin şakasını anlar ve:
-Tabii kardeşim iki kişi bir yorgan altında yatacaksınız, çünkü sen evlisin der. (S.Burhanettin AKBAŞ)

366-KESTANE
Bir kış günü Zeki Sicimlerin evinde akşam kestane pişirirler.  Zeki  Sicim, kestanelerin pişip pişmediğini anlamak için:
-Oğlum siz durun, ben pişip pişmediğine bakarım,
diyerek ağzına kestanelerden birini alır. Kestane Zeki Sicimin  ağzında büyük bir gürültü çıkarır patlar. Zeki Sicim  şaşkınlık içerisinde annesine:
-Ana kafam yerinde duruyor mu, der.            
Anası:
-Oğlum kafan yerinde duruyor amma bizim evin damına yuvak mı düştü ne, öyle bir gürültü çıkardı ki der.   (S.Burhanettin AKBAŞ)

367-NİKAH
Görücü usulüyle evlenmek amacıyla nikah masasına oturan Zeki Sicim ve eşine nikah memuru sormuş:
-Kızım Gülkız, Mustafa oğlu Zekeriya Sicimi kocalığa kabul ediyor musun?
Bu sorudan sonra Zeki Sicim ve eşi kendilerine soru sorulmuyormuş gibi nikah memuruna bakıp arkada bir başka evlenen varmış gibi de etrafa bakınıyorlarmış.
Nikah memuru Zeki Sicime:
-Ne arıyorsun oğlum demiş.
Zeki Sicim:
-Vallahi memur bey, benim hanımımın ismi Ayten benim ismim de
Zeki, bizlere başka isimlerle hitap ediyorsunuz da onun için etrafıma bakıyorum demiş. Zeki Sicim nüfus kütüğündeki gerçek isminin Zekeriya, hanımının nüfus kütüğünde ki gerçek isminin Gülkız olduğunu nikah masasında öğrenmiş.
(S.Burhanettin AKBAŞ)

368- KÖR KELLE      
Ticaret erbabı hemşehrimiz İstanbul’a alışveriş için gitmiş. Bir an önce işlerini bitirip memlekete döneceği için sabah erken işe koyulmuş,öğle üzeri işlerini yoluna koyduktan sonra rahatlamış bir halde yolda yürürken lokantalar gözüne ilişmiş ve kendi kendine “boo görüyon mu! Açlığımız bile aklımıza gelmedi” diyerek lokantalara yönelmiş. (Eskiden Kayseri’de de lokantalar zemin katlarda olur, güzel vitrinler düzenlerlerdi. Özelikle kelleler sıralanır, güzel görünsün, albenisi artsın diye ağızlarına bir demet maydanoz takılır, kırmızı domateslerle süslenirdi.) Önce vitrine bakmış ve dizili kelleleri tek tek incelemiş. Hangi kelleyi yemesi gerektiğine karar verdikten sonra lokantadan içeri süzülmüş, garsonu yanına çağırarak:
-Gardaşım şu kör kelleye ne istiyon, demiş.
Uyanık Kayserili malı ayıplı gösteriyor ki ucuza kapatacak, pazarlıkta bir adım öne geçecek... (Şükrü EFE)

369.HOCANIN NEFESİ
Kayseri’de pek dişçi olmadığı dönemlerde Veysel ağabey, bu görevi tek başına yapar. Doktor bir binbaşı arkadaşının eşinin başı ağrır. Veysel:
-Kızım kocan doktor, başın ağrıyorsa bir hap versin iç, geçer.
Yok onun verdiği hapla bir şey geçmiyor. Ben hoca istiyorum. Bir hoca okusun beni.
-Eşim gitti hocaya. Eğer arzu ediyorsan şu sokağı dönünce 3.katta hoca var, git okusun.
Kadın hemen hocaya gider. Tabii hocanın sırada bir sürü müşterisi var. Onlar okunduktan sonra sıra buna gelir. Hoca bakar ki ahu gibi kadın:
-Gel otur bakayım kızım, neyin var senin?
-Başım ağrıyor.
-Otur bakalım.
Hoca kadının başından başlayıp, kollarını,sırtını sıvazlar. Hem ovup, hem sıvazlar, bu arada okur. Derken eli kadının poposuna doğru gider. Kadın:
-Hoca efendi, benim başım ağrıyor, başka yerim değil.
Hoca hiç ses çıkarmaz. Yine başından başlayıp, poposuna doğru inince:
-Hoca efendi ağrı oralarımda değil, benim başımda.
Hoca kızar:
-Kızım ben ağrının kökünü arıyorum. Sen bana müdahale ediyorsun. Bak dişine girdi şimdi de... (Süleyman SAĞLAM)

370- TÖVBE HANIM
  Veysel Bey diş doktorluğu yaptığında o zaman Kayseri’de pek doktor yok. Her türlü adamlar geliyor muayenehanesine. Bunun için de değişik bayanlar da geliyor. Hafif meşrep bir bayan da sık sık geliyor. Veysel Beyin altı muayenehane , üstü de ev olan bir yeri var. Hanımı  kimlerin gelip gittiğine bakıyor. Bir bakıyor ki bir kadın sık sık gelip gidiyor. Veysel ağabey biraz gevşek adam, kadına daha gevşekçe davranıyor. Bunun yanında Veysel ağabeyin hanımı çok güzel, alımlı bir kadın. Muayenehanenin yukarıdan ayrı bir kapısı var. Bir gün yine yukarıdan bakar ve bu kadın gelince hemen bahçeden muayenehaneye iner, kapıyı açar, bakar kocası yılışıyor. Kadına:
-Hadi kalk git sen. Gel lan buraya Veysel. Şu eteğimi biraz kaldırırsam 50 tanesi birden gelir.
-Tövbe hanım tövbe. Bir daha tövbe. (Süleyman SAĞLAM)

371-HER ŞEYDEN İKİ ÇİFT
  Veysel, babası yok, öksüz büyüyüp evlenmiş. Annesi de evlenirken
buna öğüt veriyor:
-Oğlum biz kaynana gelin kalacağız. Şimdi yazın da bağa göçeriz. Şehirden gelirken hanımına ne getirirsen iki tane al. Bu adettir,  ben annen olmama rağmen kıskanırım. Bunu da sana belli etmem. Gelinle benim aramı açma, iki tane getir.
Bir gün bağ gezmesi var, hanımı:
-Bana bir çift terlik getir.
Veysel ağabey, çarşıya gidiyor, bir tane pembe, bir tane uçuk mavi terlik alıyor. Amacı o değil aslında. Terliği götürecek, hanımı hangisini beğenirse öbürünü geri getirecek. Bağa götürüyor, anası bakıyor, gelinden evvel hemen paketi alıyor, uçuk mavi terliği ayağına geçiriyor:
-İyi oğlum, bu iyi. Şunu da gelin giyinsin. Eline sağlık.
Veysel ağabey ayıkıyor ama iş işten geçiyor tabii. Ertesi gün sabahleyin yolcu ederken:
-Oğlum, senin sintir olduğunu bildiğim için tembih ettim. Ben sana iki çift al dedim. Seni anlıyorum, iki çift aldın. Hangisini hanımın beğenirse onu alsın, diğerini götüreyim, ama ben senden üstün çıktım. Bunu öğren diye, kulağına küpe olsun diye aldım. (Süleyman SAĞLAM)

372- SİMİTÇİOĞLUNUN AZMİ
Mehmet Ali Simitçioğlu Cumhuriyetin ilk yıllarında Adana’da
talebe iken Atatürk sınıfları geziyormuş.  Bir sınıfa girmiş bakmış ki bir çocuk tahtada matematik çözüyor, bir soru da Atatürk sormuş, çocuk çok güzel cevap vermiş. Cevabı güzel bulan Atatürk:
-0ğlum nerelisin,
diye sormuş.
-Kayseriliyim, ismim Mehmet Ali Simitçioğlu, buraya okumaya geldim.
Aradan 15 yıl geçmiş Atatürk Kayseri’yi ziyaretinde parti binasına gelmiş. Simitçioğlu, Atatürk’ün geldiğini duyunca, onu bir göreyim demiş .Kapının önünde genç bir adam, Atatürk onu görünce:
-Gel bakalım oğlum. Mehmet Ali Simitçioğlu, sen okulu bitirdin ne iş yapıyorsun Kayseri’de.
Atatürk, Simitçioğlunu tanımış. Aradan bir on beş yıl daha geçmiş Simitçioğlu Kapalıçarşı içinde esnaflık yapıyormuş. Özellikle dış ülkeden gelen ve Türkiye’de o anda olmayan tel bakır buna benzer şeyleri tahsis ediyor .Bir gün Kapalıçarşı’ya gelmiş, kapıda iki jandarma, kimseyi içeri sokmuyorlar. Çarşının giriş kapısı tehlike arz ettiğinden esnaf içeriye alınmıyormuş .Esnaf, Valiye gitmeye karar vermiş. O dönemin Valisi Nazmi Toker.
-Sayın Valim bir kapı arızalı, kapı çalışmasa bile diğer kapılarda bir sorun yok. Kayserinin bütün ticareti buradan sağlanıyor, köylüler geliyorlar geri dönüyorlar, .alış veriş yapamıyorlar.
Vali:
-O kapı yapılana kadar kimse girmeyecek
deyip esnafı kovuyor makamından. Sonra toplanıp ne yapalım diyorlar ve Simitçioğlu Atatürk’e telgraf çekelim diyor .Olur mu olmaz mı derken 40-50 kişi postaneye gidiyorlar. Postanenin kapısında üç- beş kişi kalıyor .Posta memuruna:
-Atatürk’e telgraf çekeceğiz diyorlar.  
“Kayseri’de Kapalıçarşımızın giriş kapısının ağzında iki taş düşmüştür, buradaki iki bine yakın esnaf mağdur durumdadır. Sayın Paşam bize yardım etmenizi bilgilerinize sunuyoruz. Telgraf çekilmiş arkadaşlardan bir tanesi ben imza atmam diyor. Simitçioğlu ve arkadaşı imzalıyor,postaneden çıkıp çarşıya doğru giderken arkadaşı birden postaneye geri dönüyor. Posta memuruna:
-Atatürk’e nasıl telgraf çekilir,benim rızam yoktu,  aman benim imzamı yok et, der.
Bir gün sonra Simitçioğlunun kapısı çalınıyor, Kayseri’de ne kadar mevkii sahibi varsa arabaları ile kapıda bekliyorlar. Jandarma komutanı:
-Size Atatürk’ten telgraf var. “Sn. Mehmet Ali Simitçioğlu telgrafınızı aldım, çok memnun oldum, teknik heyet yola çıktı. İkindi üzeri Kayseri’de olur, gereği yapılsın”.
Hemen Vali yanına çağırır:
-Kardeşim neden bana söylemiyorsun da Atatürk’e telgraf çekiyorsun?
-Beyefendi size geldik, derdimize çare olacağınıza kapıdan kovdunuz.
İkindi üzeri teknik heyet gelmiş, fazla tehlike arz etmediğinden baharın çarşının onarımına başlansın diye rapor verir ve çarşı faaliyete geçirilir. Daha sonra Simitçioğlu ile Vali iyi arkadaş olurlar. (Süleyman SAĞLAM)

373- BEŞ DAKİKA DAHA SIK DİŞİNİ
Lale camiinin hatibi ölmüş. Bunun yerine bir kişi geçecek ama çok
dürüst, namuslu olacakmış. Bu arada boşta gezen, ayyaş, gündüz gece içen bir adam buraya göz dikmiş, hatipliğe. Sıfatı buna müsait değil ama bir kere kafa koymuş, oraya hatip olacağım diye. Derken Kayseri’de bir vukuat olmuş. Bir cinayet işlenmiş. Suçlusu bir türlü bulunamıyormuş. Padişah tarafından kadı sıkıştırılıyor:
-Daha bulamadın mı?
diye hesap soruyormuş. Hatipliği kafasına koyan adam bir şeytanlık düşünmüş, caminin saf da bir müezzini varmış ve onu yanına çağırarak:
-İşlenen cinayeti üstlenirsen seni baş müezzin yaparım ,on beş gün içerisinde de hapisten çıkarırım.
Baş müezzin olmak için kabul etmiş ve kadıya gitmişler. Daha önce kadı ile pazarlık edip:
-Suçluyu getirirsem, bu caminin hatibi ben olurum, demiş.
Kadı’nın gözünde hatiplik önemli olmadığı için, sadece padişaha vereceği hesabı düşündüğünden teklifi kabul etmiş. O da saf müezzin ile kadı’nın huzuruna çıkmış:
-Suçluyu buldum.
Kadı sormuş, müezzinde cinayeti işlemiş gibi anlatmış. Kadı rahatlamış ve adama da hatiplik icazetnamesini vermiş. Adam Cuma hutbesine sarhoş çıkıyormuş, bu arada müezzini hapiste asacaklarmış. Adam haber gönderiyormuş, beni kurtaracaktın diye.  Hatip önceleri önemsemiyormuş, daha sonra canı sıkılıp ve ziyaretine gitmiş:
- Ne ikide bir haber yolluyon, seni buradan kurtaracağım ama kurtaramazsam senin suçun yok, günahın yok, beş dakka dişini sıktın mı ölüp giden, zaten cennetliksin, ne kaygı çekiyon, der. (Süleyman SAĞLAM)

374- TOPAL EŞEK
Yahudi’nin biri:
-Kayserililer bizden daha zeki nasıl olur? Ben kendimi ispat edeyim,
Diye hayvan pazarına gelmiş. O kadar güzel bir cambazlık yapmış ki Kayseriliye topal bir merkebi sağlam eşek diye o fiyattan yutturmuş. Bizim ki eşeğe binmiş gidiyormuş, bakmış ki eşek topallıyor:
-Ulan herife kavuk parayı vermeseydik az kalsın bizi kakalıyordu.
(Süleyman SAĞLAM)

375-  300 MİLYONLUK ÇEK
Bir Konyalı , bir Antepli, bir de Kayserili İstanbul’daki namlı bir
adamdan para almışlar. Adama:
-Biz bir sene sonra paranı iade edeceğiz.
Adam da:
- Tamam bir sene sonra öğleden sonra benim burada saat ikide üçünüzde      bulunun, bir sene müddetle  bana olan borcunuzu ödeyin.
Bunlar kendi memleketlerinde parayı çalıştırmışlar. Bir sene sonra üçü birden  adamın evinde buluşmuşlar. Ama adam vefat etmiş. Bu kez üçünün verdikleri söz var. Doğruca adamın mezarına gitmişler. Konyalı çıkarmış 100 milyon lirayı  bırakmış mezar başına. Antepli  de çıkarmış 100 milyon lirayı koymuş .Bizim Kayserili de çıkarmış 300 milyon liralık bir çek yazmış. (Süleyman SAĞLAM)

376-  OLUR MU HİÇ!
Kayserinin  tek partili Cumhuriyetten  hemen sonraki dönemlerde
Kayseri’nin yerli ve bilinen ailelerinden Çalıkzadeler’den Rıfat Çalıka Adliye Bakanı olmuş hükümette. Tabii bu Kayseri için büyük bir olay. Cumhuriyet döneminde yeni kanunlar yapılıyor, devrimler yapılıyor. Dolayısıyla meclis içinde bir takım muhafazakar milletvekilleri bu tür kanunların çıkmasına karşı .Benzer bir kanun gelmiş, yine o muhafazakar milletvekilleri ayaklanıp Rıfat Çalıka’ya gelmişler:
-Sakın bu gavur kanununu çıkarma, bu gavurluğun nişanesi.
O da onlara şirin görünmek için:
-Hiç korkmayın, ben burada olduğum müddetçe o kanun çıkmaz, benim cesedimi çiğnerler öyle çıkar,
diye teminat vermiş. Atatürk’te Çalıka’nın bu davranışını duymuş. Kabine toplanınca hemen Çalıka’ya o kanun tasarısını uzatmış. Şunu imzala deyince Rıfat bey ikiletmemiş ve hemen imzalamış. Kabine toplantısı devam ediyor Rıfat Beyin de kanun tasarısını imzaladığı dışarıda duyulmuş. Muhafazakar milletvekilleri O dışarı çıkınca:
-Hani sen kanun tasarısını imzalamayacaktın, cesedimi çiğner yine imzalamazdın , ama imzalamışsın, deyince :
-Siz onu imza mı zannediyorsunuz, oraya boktan bir Rıfat yazdım, olur mu hiç! (Süleyman SAĞLAM)

377- BOZDURABİLİRSEN BOZDUR BE SALAMON
Bir Nevşehirli, bir Kayserili, bir Niğdeli bir Yahudi’den 5 lira ödünç para almışlar. Aradan 3-5 hafta geçince Yahudi küt diye ölmüş. Mirasçısı yok, oğlu yok, kızı yok. Nevşehirli çok hak sahibiymiş, hemen gopmuş cebinden 5 lirayı çıkarmış tabutun üzerine koymuş:
-Al oğlum Salamon, hakkını helal et, demiş.
Niğdeli de hak sahibiymiş. O da aynı yolu uygulamış. Sıra Kayseriliye gelmiş, “kim haksız ki” demiş, o da gopmuş. Baksa ki tabutun üzerinde iki tane gıcır gıcır  5 lira var. Almış, güzelce cüzdanına yerleştirmiş. Cebinden çek defterini çıkarmış, 15 liralık çek yazmış Salamon adına:
-Al oğlum, hangi bankaya bozdurursan bozdur, demiş.
( Hacı Hasan DANACI)

378- BEN DEVLET MEMURU OLDUM
Adamın bir boğası varmış. Her gün 25-30 ineğe hap diye
geçirirmiş. Veteriner Müdürlüğü bu boğaya göz koymuş:
-Bu boğayı Mehmet’ten alırsak hem dairemiz para kazanır, hem de vatandaşın ineği tohumlanır demişler.
Boğa 200 lira etmez, varmışlar:
-Mehmet boğayı satan mı?
-Satarım.
-Ne istiyon?
-400 lira.
Boğayı almışlar. Boğa kötü bir ahırda. Buna saplı-samanlı yer döşemişler, pencereli ışıklı ahır yaptırmışlar, tımarı yerinde. Bir inek getirmişler. Hap diye, ikinci ineği getirmişler, gıcıyor, gıcıyor, bir türlü olmuyor, tövbe iş görmüyor.  Onu da zoraki becermiş. Üçüncü ineği getirmişler. Kafasını çıkarmıyor hiç bakmıyor .Demişler ki:
-Bu Mehmet’in boğası orada işlek idi, buraya geldi pot oldu, acaba neden?  Çağırmışlar Mehmet’i.
Mehmet:
-Ben bir bununla gonuşuyum demiş, varmış boğanın yanına:
Oğlum bende köşeye dizerdin tüm inekleri, buraya gelmişsin pot olmuşsun, suyuna yemine mi bakmıyorlar? Tımarına mı bakmıyorlar? Ney senin derdin?
Boğa:
-  Ağam ,sen bana karışma, ben artık devlet memuru oldum.  
( Hacı Hasan DANACI)

379- UCU SANA DA DOKUNUR
Hacı Meleğin Seyit Efendi, Kadiroğullarından Efendi Ağa söğüdün
altıda duruyorlar. Şuradan bir devesiyle kervan gidiyor .Efendi Ağa diyor ki:
- Lan Siyit şu kervacıya gızdırabilin mi?
- Gızdırırım ama seni zararlı çıkartırım,
- Yalan deli donuz sen gorhtuğun için öyle diyon der.
- Öyle der demez Hacı Melek bağırıyor.
- Lan kervancı,
Kervancı dönüp bakıyor.
- Senin arkadaşının avradını........
Kervancı da dönüyor:
-Ben de senin arkadaşının avradını...... ( Hacı Hasan DANACI )

380-KEYİF
Kayserili  sevinçle gelen arkadaşına sormuş:
-Çok keyifli görünüyorsun. Nereden böyle?
Kayserili:
-Terziden geliyorum.
-Elbise mi diktiriyorsun?
-Hayır, kendisine geçen yıldan kalan bin lira borcumu götürdüm.
-Peki ama, bu kadar keyfinin nedeni bu mu?
-Tabii bu. Çünkü terziyi bulamadım ve parayı veremedim.
(Derya DALASLAN)

381-SÜNNET
Kayserili küçük abdest bozmak için tuvalete girer. Vaziyetini alıp başlar su koyuvermeye.  Bir süre sonra yanına başkası gelir. O da vaziyet alır. İlk giren sonradan gelene:
-Sen Kayserili misin?
-Evet.
-Seni Abdi usta mı sünnet etti?
-Evet, ama nereden bildin?
-Yarım saattir ayağıma işiyorsun! Abdi usta hep böyle yan keserde...
(Çetin ÖZDEMİR)

382- BOZUK SAAT
Kayserili sabah erken kalkıp oğlu ile oduna gidecekti. Karısına:
-Saati yarın sabah beşe kur, dedi. Karısı:
-Saat bozuktur. Kayserili:
-Eee, ne yapacağız şimdi?
-Ben her sabah saat beşte çişe kalkarım. O zaman uyandırırım sizi.
Çişe kalkan karısı uyandırdı onları. Çıktılar yola. Karanlıkta şaşırdılar yollarını. El yordamıyla öteye beriye giderlerken oğlan birden bir çukura yuvarlandı. Kendisine gelince seslendi babasına:
-Uy buba bu neydi başımıza gelen?
Babası öfkeyle söylendi:
- Ananın bilmem nesinden saat olursa, daha ne haller gelir başımıza oğul... (Mustafa KİLABORUCU)

383- BU NE SICAK
Sonradan görme Kayserili yeni aldığı pahalı yüzüğü takıp arkadaş ziyaretine gitmişti. Ne var ki saatler geçtiği halde arkadaşları hiç oralı olmuyor, yüzüğe ait söz geçmiyordu. Bir ara ev sahibesi:
-Burası çok sıcak oldu galiba, ne dersiniz, bir pencere açsak mı?
Hemen atıldı Kayserili:
-Ah çok iyi olur. Beni de şu yüzük nasıl terletti bilemezsiniz!
(İbrahim TOPALOĞLU)

384- YEŞİL GÖZLÜK
Kayseri- Zincidere kasabasından bir çiftçi ahırda bulunan ineklerine saman verdiği halde inekler bir türlü yemek istemezler. Hava soğuk, mevsim kış ot yok ama inek bu anlamaz, sütten kesilir. Kayserili bir gün şehre indiğinde bir gözlükçünün önünden geçerken aklına bir fikir gelir. Hemen içeri girer ve ineklerinin sayısı kadar yeşil gözlük alır. Akşam döndüğünde ahıra girip ineklerin gözüne gözlükleri takar ve atar önlerine samanı. İnekler girişirler samana. (Mustafa TARI)

385- KOMŞULAR
Kayserili yeni zengin olan adamın karısı, kırkından sonra piyano çalmaya merak salmış. Gece gündüz , gürültü patırtı demeden piyano çalmış. Bir gün evin kapısı çalınmış ve hanım kapıyı açmış. Karşısına çıkan adam sormuş:
-Efendim, burası falancanın evi mi?
-Evet...
-Ben piyano akortçusuyum.
-Ama biz çağırmadık ki!
-Evet efendim. Komşularınız çağırdı! (Türkan ÇATLI ŞİMŞEK)

386- ÇİNÇİNİSİ DE VAR POTPOTUSU DA VAR
Kayserilinin biri Pınarbaşı ilçesinden kız istemeye gitmiş. Oğlan
anası kendi evini, oğlunu övmeye başlamış:
-Anam bizim emiz hökümetin hükmettiği yirde. Bizim oğlanın çinçinisi de var potpotusu da, vallığımızda yirinde. Oğlum da gutu işi cağra içer. Emizi dirsen tuvaletinen banyo ağzın içinde.
Tabii kızın annesi anlamakta zorluk çekince yanındakiler açıklama yapmışlar:
-Evleri Vali konağının karşısında. Oğlunun bisikleti de var motosikleti de. Durumları da iyi. Oğlu yenice sigarası içiyor. Evlerini de sorarsan tuvaletle banyo evin içinde... (Nurhan KONDUK)

387- İLANE
Memuriyet yıllarıma henüz yeni başladığım yıllarda rahmetli
Müdürümüz Erol ÖZGER bir öğle vakti:
-Gız Nuran biz ilane almaya gidiyoz, isten mi?
Diye sordu. Bende gayet rahat:
-Sağol müdürüm leğenim var, dedim.
-Yok gız ilane almaya gidiyom ilançe değil, dedi.
Sonra anladım ki lahana almaya gidermiş... (Nurhan KONDUK)

388- BEBE ŞEBE
İki arkadaş bir araya gelip hatırlarını sorarlar:
-Çoluk çocuk ne var?
-Çocuk da bir tane, çoluk da. Sen herhalde Kayseri deyimi ile bebe şebeyi soruyon! (Faruk ÇEVİK)

389-NE YAPSIN OKUYOR
Mahalle ve küçüklük arkadaşları iki Kayserili uzun müddet
görüşmemişler. Her ikisi de mal almaya gittikleri büyük şehirde karşılaşmışlar. Sarılıp öpüştükten sonra hal hatır sorulup ayrıntılara geçilmiş.  Hacı Osman Efendi İsmail Ağaya sorar:
-Yahu İsmail senin büyük oğlan ne iş yapıyor?
-Ne yapsın amucası, baktım oğlanda hafif bir yetenek , yüzde yirmi kar vererek dükkana ortak yaptım.
-İkinci oğlan ne yapıyor?
-Onda da bir şeyler sezdim, yüz bin lira sermaye verdim, karşı komşunun oğlu ile ortak yaparak ayrı bir dükkan açtım.
-Peki üçüncü oğlan ne  yapıyor?
Aziz dostum, küçükte umduğumu bulamadım. Baktım ki işi yok onu da okumaya verdim. Şimdi yüksek okulların birinde okuyor.
(Cavit YEĞENOĞLU)

390-BENİ BEKLEMEYİN
Muzaffer Ataroğlu, yakın arkadaşı Dr. Mustafa Özbahar’ın  nikah
davetiyesini alır. Davetiyede ...sizleri bekliyoruz ibaresi var. Muzaffer tebrik telgrafında:
“ Mazeretim sebebiyle nikaha gelemeyeceğim, beni beklemeyin. Nikahınızı kıyın.” (Cavit YEĞENOĞLU)  

391-GARDAŞIM KAPAT TAKSİMETREYİ
Kayserilinin biri iş için Ankara’ya gitmiş ve bir taksiye binmiş.
İneceği yere geldiğini ve inmek istediğini belirtmiş taksiciye. Ama dinleyen nerede! Taksi rampa aşağı hızla gidiyormuş. Kayserili telaşla bağırmış:
-Şoför gardaş, hayırdır nereye gidiyoruz böyle? Mezbahaya kelle mi yetiştirecen?
-Ne mezbahası birader, fren patladı görmüyor musun?
Bişeyler yap o zaman!
-Maalesef yapacak bir şey yok!
-Bari taksimetreyi gapat gardaşım yav!.. (Seçkin ÖZGECAN)

392.BAĞ BUDAMA
Bağ sahibi, iri yarı, güçlü kuvvetli  bir adam tutmuş. Bağı budaması
için emir vermiş. Adam bağdaki bütün ağaçları kökünden doğramış. Bağına ve bağcılığa meraklı bağ sahibi:
-Nasıl, kesim  tavı iyi mi? Çubukları ağlıyor mu?
-Ağa sen ne diyosun! Değil çubuklar yoldan geçenler bile bağa bakıp bakıp ağlıyorlardı! (Erkan ERDOĞAN)

392-EŞŞEEK EŞŞEEKK
Kayserilinin biri bir gün arkadaşını ziyarete gider. Hoş beşten sonra
yatma vakti gelir:
-Bizimle mi yatmak istersin yoksa bebekle mi? Diye arkadaşı sorar.
Kayserili düşünür, “zaten yoldan geldim yorgunum. Bebekle yatarsam sabaha kadar ağlar, uyutmaz beni.”
-Tamam sizinle yatacağım.
Derin bir uykudan sonra sabah olur. Kayserili elini yüzünü yıkamak için gerine gerine dışarı çıkar. Bu arada eli yüzü düzgün, ak pak, peri  gibi güzel mi güzel bir kız elinde testi, omzunda havlu Kayseriliye beklemektedir. Kayserili bu güzellik karşısında şaşkın, kıza sorar:
-Senin adın ne?
Kız edalı bir şekilde:
-Bebeekk! Peki senin adın ne?
-Ben mi? Ben eşşekkk eşeekk... (Serkan KÖSEOĞLU)

393- HİÇ DEĞİŞMEMİŞSİN
İki Kayserili konuşuyorlarmış:
-Bu dünya yalancı dünya. Bir gün hepimiz ölüp gideceğiz. Diyelim ki sen öldün ve gömdük. Kemiklerin toprak oldu, üzerinde ot,çimen yetişecek. İnekler, koyunlar, kuzular o otları yiyecek. Hazmedip dışarı çıkaracaklar tabii. Yoldan geçerken o gübreleri görüp vah Aliciğim, ne kadar da değişmişsin, diye üzüleceğim.
-Peki, ya ben değil de sen ölürsen seni gömmeyecek miyiz. Kemiklerin toprağa karışmayacak mı? O topraklar da ot bitmeyecek mi? O otları aynı inekler yemeyecek mi? Hazmedip dışarı çıkarmayacak mı? Ben yoldan geçerken o gübreleri görmeyecek miyim?
-Zavallı veliciğim ne kadar da değişmişsin diyeceksin.
-Hayıır! O gübreleri görünce eğilecek ve hayret Veliciğim hayret hiç değişmemişsin...  (Erkan ÖZKAN)

394- SUÇLU BEN MİYİM
Ehliyetsiz araba kullanan Kayserili gence hakim:
-Herkes kurala uyacak.
-Ehliyetim var ama alkolden el kondu. İstiyorum vermiyorlar. Sonra da ehliyet istiyorlar. Gerçekten ben suçlu muyum hakim bey!
(Davut GÜLEÇ)

395- SABIKA
Kayseri Adliyesinde sahte kimlikle dolandırıcılık yaparken
yakalanan sanık, hakim karşısına çıkar. Hakim evrakları incelerken, üzerinde sanığın fotoğrafı bulunan iki ehliyet, üç nüfus cüzdanı, bir pasaport ve bazı kimlikleri görür ve sorar:
-Oğlum senin gerçek adın, soyadın ne?
-Hangisinin sabıkası yoksa o benim efendim. (Davut GÜLEÇ)    

396- REKOR DENEMESİ
Su borusundan bir apartmanın 9. katına çıktıktan sonra hırsızlık yaparken yakalanan sanığa hakim:
-Oğlum sen ne yapıyorsun?
Su borusundan 11. kata çıkıp, hırsızlık yapma rekorunu zorluyordum. Polis rekorumu engelledi.  (Davut GÜLEÇ)

397- KAVGANIN BÖYLESİ  
İki Kayserili tarla sulama yüzünden kavga etmeye başlamışlar.
Etraflarında da kimsecikler yokmuş. Birbirlerini oldukça tartaklamışlar. İyice bitkin düştükleri vakit, Hasan, Naci’ye sormuş:
-Lan Naci yorulmuşsuk, durak mı?
Konuşmaya takati kalmayan Hasan hemen cevap vermiş:
-Durak gayri, bak etrafta ayıracak kimse de yok....
(Mehmet KARAKOÇ)  

398- ÖZLEMİN DE BÖYLESİ
Kayserilinin biri memleket dışında hasretle hemşehri, memleket
muhabbeti yaparken bahçenin birinde Gilabolu ağacı görmüş ve hemen ağaca sarılmış:
-Vay hemşehrim vay... Sen buralarda ha! (Emre ŞAHİN)

399- SAYIM
Nüfus sayımı yapıldığı dönemde memur adama sormuş:
-Nerelisin?
Adam büyük bir gururla:
- Çok şükür Kayseriliyim... (Numan ÜÇÖZ)

400- DOLAŞTIR HA DOLAŞTIR  
Kayseri’ye yeni atanan müfettiş İstasyon Caddesinde Almer
Mağazası önünde bir çocuğa Milli Eğitim Müdürlüğünün yerini sorar. Çocuk adamı da alarak yer altı çarşına girer. Bayağı bir dolaştıktan sonra Vilayet Kapısının önündeki  çıkıştan dışarı çıkarlar.:
-Bak amca şurası,
Diye karşı tarafı gösterir. Adam şaşkın:
-Oğlum oradan gösterseydin ya, o kadar yolu boşuna dolaştırdın.
-Olur mu amca belki aşağıdan bir şeyler alırdın. (Şükrü EFE)
 :klp: :klp: :klp:   :klp:  Kaynak  :  İnternetten  ALINTI . 21.11.2010  :klp:  :klp:  :klp:  :klp:  Naklen  Yazan  :  A. ÜSTÜNBAŞ  :klp:  :klp:  :klp:  :klp:
 

« Son Düzenleme: Kasım 21, 2010, 05:14:13 ÖS Gönderen: A.ÜSTÜNBAŞ »
SİGARA ' sız  temiz  çevre, temiz  toplum,  sağlıklı  yaşam  için  elele...

. . ..  NE  KADAR  TEMİZ  İSEN, O  KADAR  İNSANSIN  . . .

Çevrimdışı brun0*

  • *V*İ*P*
  • ******
  • İleti: 814
  • Rep Puanı: +14/-0
  • Altın-ı Şer İncisi Ker / CaN YüceL
Ynt: KAYSERİ FIKRALARI ! ( 351 - 400 ARASI - 50 ADET )
« Yanıtla #1 : Kasım 21, 2010, 05:58:10 ÖS »
hepsini okuyamadım ama birkaçtanesini okudum.Okuduklarım güzeldi, eminimki diğerleride güzeldir.Eline Sağlık.

"Sormaz ki bilsin sorsa bilirdi, bilmez ki sorsun bilse sorardı."

Çevrimdışı uSLaNMaZ

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 9942
  • Rep Puanı: +163/-17
Ynt: KAYSERİ FIKRALARI ! ( 351 - 400 ARASI - 50 ADET )
« Yanıtla #2 : Kasım 21, 2010, 06:08:46 ÖS »
351-400 derken?

tşkler...
***KiMiNe GöRe KRaLıZ, KiMiNe GöRe YaLaNıZ, HeRKeS KeYFiNe BaKSıN, aDaMıNa GöRe aDaMıZ***