[youtube=425,350]dySaLOAkRVk[/youtube]
Hrant Dink’i öldüren kişinin kimliği belirlenir belirlenmez, neredeyse bütün televizyonlar, “katil Trabzonlu çıktı” şeklinde haber yaptılar.
Trabzon şehrinin öne çıkarılması oldukça anlamlıydı. Katil, Kastamonulu veya Ankaralı olsaydı aynı tutum sergilenecek miydi? Sanmıyorum.
Bana kalırsa, hedef Hrant Dink kadar, Trabzon şehriydi de...
Şimdi, Trabzon’la ilgili son bir iki yılda ne olmuş, ona bakalım.
4 Eylül 2004’te, Türkiye-Gürcistan futbol müsabakası Trabzon şehrinde oynandı. Maç berabere bitince, medyada şöyle bir tartışma başlatıldı: “Stattaki Gürcistan bayrakları, Türk bayraklarından daha fazlaydı.”
Bir anda Trabzon ahalisinin vatanseverliği sorgulanmaya, milliyetçiliği tartışılmaya başladı.
Hatta, Trabzon halkı yüzünden puan kaybedilmiş gibi bir hava oluşturulmak istendi. Her fırsatta, “keşke o maç İstanbul’da oynansaydı” gibisinden cümleler kuruldu.
Türkiye-Gürcistan maçından sonraki ilk iç saha maçımız İstanbul’da oynanmış ve seyircilere “bedava Türk bayrağı” dağıtılmıştı. Bunu, Trabzon halkına yapılan bir nispet olarak görmüştüm.
Özellikle dikkat etmiştim: O tarihlerde, Trabzon ve fuhuş kelimelerinin yanyana geldiği haberlerde de ciddi bir artış olmuştu. Sanki Nataşalar Trabzon’dan yurda yayılıyordu.
5 Nisan 2005’te, F Tipi cezaevleriyle ilgili bildiri dağıtmak isteyen Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma Derneği üyeleri ile vatandaş arasında arbede çıktı. Bu, “linç girişimi” olarak basında yer aldı.
Trabzon halkı diken üstündeyken, sinirler gerginken, 10 Nisan’da yine bir grup TAYAD üyesi, 5 Nisan’daki olayları protesto etmek istedi. Sonuç yine aynı: Kavga, gerilim... Trabzon halkının tutumunu herkes eleştirdi de, TAYAD’lıların tahriki üzerine kimse bir şey söylemedi.
Yine, aynı günlerde, Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne mensup bir profesör ve bir yardımcı doçent, cinayete kurban gitti.
Bir sene önce Trabzon halkının milliyetçiliği tartışılırken, bu olaylar sonrasında, milliyetçiliğin zararları gündeme geldi. 25 Ocak 2006’da MHP’nin Trabzon il binasına bomba konulması da bu oyunun bir parçasıydı. Çünkü, olaydan bir hafta önce, yani 19 Ocak’ta, Kürt vatandaşlarımızın gittiği bir çay ocağına molotof kokteyli atılmıştı.
Trabzon bir anda “şiddetin başkenti” olarak adlandırıldı. Trabzonlular ise şiddete meyilli insanlardı. Nitekim maçlarda da sık sık kavga çıkarıyor, tribündeki koltukları falan söküyorlardı(!)
Dikkat edilirse, şehir insanını bir arada tutan, meşgul eden futbol da hızlı bir şekilde gündemden düşmeye başladı. İki sene önce şampiyonluğa oynayan takım, şimdi, kümede kalabilmek için mücadele ediyordu. Futbolcular ve yöneticilerin her fırsatta hakeme yüklenmesi, boşuna olmayabilir.
Olaylar bitecek gibi görünmüyordu.
2006 yılı başlarında, Trabzon’daki misyonerlik faaliyetleri yoğun bir şekilde gündeme getirildi. Üst rütbeli subaylar bile konuyla ilgili sert çıkışlar yaptı.
Yine, Trabzon’un kültürü ve geçmişiyle ilgili yayınlarda ciddi bir artış oldu. Trabzonlu Rumlar, Potnus devleti vs... (Trabzonspor’a, EUFA Kupası maçlarında, iki sene üst üste Rum takımının çıkması da bana oldukça anlamlı gelmiştir.)
Konuyla ilgili haberleri hep beraber okuduk, açıklamaları dinledik. Misyonerler, Trabzon’u pilot bölge seçmişlerdi. Yunanistan’a götürülen gençler, dağıtılan İnciller, Trabzon halkının geçmişinin kurcalanması vs.
Sonra şu oldu: 16 yaşındaki bir genç, 5 Şubat 2006’da, Santa Maria Kilisesi Rahibi Andrea Santoro’yu öldürdü.
Papazın yoğun şekilde misyonerlik faaliyetleri yaptığı biliniyordu. İddialara göre, üçyüz Müslümanı Hıristiyan yapmıştı.
Papaz cinayetinden sonra, “şiddete meyilli insanlar” tanımına bir kelime daha eklendi: “Hoşgörüsüzlük...”
Trabzon halkı hem şiddete meyilliydi, hem de hoşgörüsüzdü... Haberlere göre, Trabzon şehrindeki şiddet olayları, beş yılda on beş kat artmıştı. (Diyarbakır şehrimizdeki şiddet olayları, Türkiye ortalamasının çok çok üstündedir. Buna rağmen, Diyarbakır’ın değil de Trabzon’un öne çıkarılması, düşündürücüdür.)
Bilime ve çağdaş eğitime de karşıydılar(!) Başka şehirlerde niçin öğretim görevlileri cinayete kurban gitmiyordu da Trabzon’da gidiyordu?!
Son olarak, Hrant Dink’i öldüren 17 yaşındaki gencin de Trabzonlu çıkması, fotoğrafın tamamını görmemizi sağladı.
Bütün bu olayları yan yana getirdiğimizde, katilin Trabzonlu olması, tesadüf gibi görünmüyor, daha çok bilinçli bir seçime benziyor.
Peki neden?
Neden, Trabzon ismi bu olaylarla ön plana çıkıyor, çıkarılıyor? Neden Trabzon halkı olumsuzlanmak isteniyor?
Bu soruların cevabını çok düşündüm.
Trabzon ve çevresi, Türkiye’nin bölünmek istenmesine ve ayrılıkçı PKK terör örgütüne karşı en kararlı tutum sergileyen illerin başında geliyor.
Öyle ki, PKK terörüne karşı en sert tepkiyi Trabzonlular veriyor. Trabzonlular, PKK’nın niyetlerine karşı adeta bir duvar vazifesi görüyor. Yine, tekrar canlandırılmak istenen Potnus Rum devleti için de en büyük engeli Trabzon halkı oluşturuyor.
Nitekim, Hrant Dink’in öldürülmesinin hemen sonrasında, meydana çıkan göstericiler arasında PKK ve DHKP-C bayrağı taşıyanlar da vardı.
Şunu da hatırlatmakta fayda var: ASALA terör örgütünün eylemlerine son verdiği tarih ile PKK’nın eylemlerine başladığı tarih, neredeyse aynı...
Görüyoruz ki, ileride yaşanacak bazı olumsuz gelişmelere karşı, Trabzon ahalisi şimdiden sindirilmek isteniyor
Bunlar Benim Görüşlerim Siyasi Bir Amaç Taşımamaktır