Gönderen Konu: sevdanın kardaki izi...  (Okunma sayısı 611 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı *Laz kızı*

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
  • Co-Admin
  • *
  • İleti: 36918
  • Rep Puanı: +616/-19
  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
sevdanın kardaki izi...
« : Şubat 19, 2009, 03:27:02 ÖS »
Şaşkın bakışların temaşasındaki gözler, mefluç hayallerin girdabında dönmekte idi. Bakışlarına hayret ifadelerini konduran adam, karlı yolları kaplayan ve adım adım kendine yaklaşan insanların üzerinde bekletmişti bakışlarını….ifadesi inadına donuk, yüzü karlı havanın bıraktığı soğukluktan olsa gerek kaskatı kesilmişti. Gözleri yuvalarından kayacakmışçasına şaşkın, ayakları bedenini taşıyamayacak kadar halsizdi.

Neydi onu bu kadar çaresiz bırakan, neydi onu böylesine derinden yaralayan, neydi onu böylesine hareketsiz bırakan.
Solgun bakışların kitlendiği o belirsizlik, yerini hayâsızca atılan adımların seslerine terk etmişti, genç adam! Amaçsızca kendine yaklaşan insanlara doğru, adımlarını sıklaştırmış, aradaki mesafeyi bir an önce kapatmaya çalışıyordu. Fırtına öncesi sessizliğe gömülmüştü bakışları, kahır duvarlarını yıkalı çok olmuş, gözlerinde kabaran öfke gözyaşına dönüşmüştü.

Evet yanılmıyordu, gözlerinin temaşa içersine aldığı beden ve ona ait yüz tanıdıktı, ya peki yanındaki adam ve diğer yanındaki eli silahlı olan kişi kimdi? İçimde belli belirsiz bir şeyleri kurcaladı, aradı, taradı ama emin olamadı, sorular ve yanıtsız kalan cevapların arasında gel gitleri oynadı düşünceleri. zaman acımasız ağlarını örmeye çoktan başlamış, düşman kesilen bakışlar hımsına acımasız işkenceleri tattırıyor gözüküyordu.

Genç adam yiğit olmasının yanı sıra YENİKÖYÜN en iyi pehlivanlarından sayılırdı, gözünü hiçbir şeyden çekinmeyen ve cesareti ile nam yapmıştı çevre köylerde de. Muhatapları, genç adamın bakışları arasında eriyip terler döküyor gibiydi, iki yabancı adam bu tesadüfün nasıl gerçekleştiğini aralarında tartışarak bulmaya çalışıyorlar, yaptıkları planın neden tutmadığını, planlarını neyin bozduğunu çözmeye uğraştığını soruyorlardı.

Genç kız, çaresizliğin en koyu matemini yaşıyordu bakışlarında, elleri bağlı ve hüznü kederine eş, darbe görmüş bedeninde açılan yaralara, karın soğukluğu nakış nakış işlemekteydi. Gözlerinde biriken yaşlar, nedense yanaklarından aşağıya inmekte direniyor, aktığı yerde donup kalıyordu.. Soğuk iliklerine kadar işlemiş, perişan halinin dışa yansıttığı beden; yorgun ve bitap düşmüştü.

Genç delikanlı olacakların seyrine çok önceden varmış ve oda hazırlıklı gelmişti. Bu kaçırılış muştusunu ona en yakın arkadaşı Bilal bildirmişti. Bilal; Mehmet’in can ciğer arkadaşıydı, aralarından içtikleri su bile ayrı gitmezdi, bölünmez ve değişilmez bir arkadaşlığın kutsal ittifaklarını daha küçük yaşlarda yeşertmişlerdi.

Gün geceye kavuşmaya az kalmış, karlı fırtına, gözlere keskin savruluşlar bırakıyordu. Mehmet, muhataplarını daha da tedirgin etmek için sesinin şiddetini ve hiddetini arttırarak:
—Bırakın o kızı yoksa bedenlerinizi bu karlı beyaz yollarda kırmızı renklere boyarım diye gökyüzüne amansız haykırışların öfkesini kustu.

Gökyüzü bu öfkenin hiddetinden nasibini almışçasına, daha çok hiddetlenerek kar fırtınası bırakıyordu yeryüzüne, gözler amansız takibini sürdürüyor, muhatapları mevcut silahlarına davranıp tehditkâr tavırları ile Mehmet’i uzaklaşması için uyarıyorlardı. Genç kız, iki adamın arasında hayatının beklide en acı saatlerini tüketiyordu, iyice halsizleşen bedeni artık onu taşımaktan vazgeçmiş, ayaklar beyaz örtünün üzerine bu bedeni düşürüvermişti. Genç kızın yere yığılması ile her iki tarafta da bakışlar düşman kesildi, silahlar birbiri ardına boşalmaya başlandı.

Mehmet, iki adamdan önce davranıp silahına ulaşmış ve ikisine birden kurşun boşaltmıştı, lakin adamların biriside yere yığılırken son bir hamle ile namludan kurşunu Mehmet’e doğru göndermişti. Yerler al kanlara bırakmıştı kendini, Silah sesleri tüm ovayı sarmış, köylüler bu sese doğru koşmaya çoktan başlamıştı. İki adam son nefeslerini vermişti çoktan, Mehmet’in durumu da ağır sayılırdı göğsünden giren kurşun, sırtından çıkmıştı ve kan kaybediyordu. Yığılı kalmış bedenini yerde sürükleyerek, her şeyden çok sevdiği Ayşe’ye doğru sürünerek yaklaşmaya çalışıyordu.

Alaca karanlığa çekilen gün, karanlığın meskenliğine terk ediyordu her şeyi, Mehmet yarasından çok Ayşe’ye ulaşabilmek için bütün çabasını sarf ediyordu, Ayşe bu soğuk havaya daha fazla dayanamamış, zaten darbe görmüş bedeni artık bu acılara göğüs gerecek durumdan yoksun kalmış, Can çekişiyordu.

Mehmet aradaki mesafeyi kapatarak Ayşe’nin ellerini sıkı sıkıya tutarak:
— Ölüm bile bizi ayıramaz gülüm demiştim, bak seni yine yalnız bırakmadım gülüm benim diyerek nefes nefese kalmış bakışlarını Ayşe’nin yüzüne çevirdi ve:
—Ne olur beni sensizliğin koyuna bırakıp gitme, beni sensizliğe itme, ne olur gitme Ayşe ne olur aç gözlerini diyerek hıçkırıklarını gözlerinden sağnak misali düşürüyordu Ayşe’nin yanaklarına. Ayşe son bir hamle ile açabildi gözlerini, ufak bir tebessüm süzüldü yanaklarında, bir şey söyleyecek gibi yaklaştı Mehmet’e doğru başını, ama o yaklaşan baş bir daha kavuşamadan Mehmet’in elleri arasında son yolculuğuna çıktı.

Mehmet kahrolmuşluğun feryadını bırakıyordu geceye, hüzün bulutları artık acı kusuyordu geceye, karlı yollar sevdanın en acılı rengini bırakmıştı yüreklere, Mehmet irili yaşların ardından ellerini sıkı sıkı tuttuğu Ayşe’nin yanında son nefesini vererek geceyi selamlayıp, bir daha hiç ayrılmamak üzere ölüme yürüdüler. Geride kalan sadece aşkın yerde bıraktığı izlerdi ve zaman tabi ki bu izleri de gizlerdi. Hayat aşkların sevdaların her türlüsünün yaşanacağı bir senaryo yeri değimliydi, işte buda onlardan biriydi. Kim bilir daha kaç senaryo, kaç aşık böyle can verecekti….

Murat Öztürk (Sessiz-Sair)
10.12.2007 (22.20:23:40)
"İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara Faydalı Olandır." Hz.Muhammed (S.A.V)..!!!"