Gönderen Konu: Selamlaşmak  (Okunma sayısı 903 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı *Laz kızı*

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
  • Co-Admin
  • *
  • İleti: 36918
  • Rep Puanı: +616/-19
  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
Selamlaşmak
« : Nisan 08, 2009, 05:46:39 ÖS »


Dervişin biri, yine bir dervişler topluluğu içerisine gelip, selam vererek oturduktan sonra, topluluk gelen dervişe
"Merhaba!!" yerine
"Aşk olsun!!" dermiş...
Derviş de "Aşkınız cemal olsun
Efendim!!" diye mukabele edermiş...
Bu sefer topluluk "Cemaliniz nur olsun!!"
Dediğinde, derviş "Nurunuz ayn olsun!!"
Dermiş ve böylece selamlaşma bitermiş....

Tasavvufta aşk o derece içselleştirilmiş, o derece özümsenmiş ki.... Selamlaşma bile aşk üzerine kurulmuş...
Tasavvufta bütün diyalogların böyle kalbi incelikler içerisinde cereyan, Etmesi ne kadar hoş değil mi?....

Bir de günümüzdeki selamlaşma diyaloglarını düşünün....

" - Nabers lan !!"

" - Selam moruk !!"

Tasavvuftaki aşk anlayışı, elbette "televole aşkı" bir aşkanlayışıdeğildir...
Günümüzde, bir çok temel kavramda olduğu gibi "aşk" kavramı da
"kavram kargaşası" içerisine sokularak, gerçek anlamından kopartılmış ve çok daha farklı anlamlarda kullanılır olmuştur....
Artık yaşanan bazı edepsizliklerin bile "aşk" olarak nitelendirildiği hepimizin malumudur....

Yine bahse konu yazıda;
Tasavvufta "Aşk nedir" diye sorulsa,
"Aşk, Maşukun rızasıdır" cevabının alınacağı kayıtlıdır...
Maşuk ise, hakiki aşkta elbette im.'tır...


Düşünceler davranışları, davranışlar da düşünceleri etkiliyorsa; ve insan... ki onun ruhi, fikri ve hatta bedeni yapısı böyle bir etkileşim sonucu şekilleniyorsa; Tasavvufun, hayatın her bir anını hiçbir boşluk bırakmadan neden çepeçevre kuşattığını çok daha iyi anlıyorsunuz.... Velev ki, bu bir selamlaşma anı olsa bile.... Boşluğa asla izin yok.... Size atılan "irtibatı koparmayalım" formatı dolayısıyla, siz artık bir pergelsiniz.... Bir ayağınız olması gereken noktada sabit, diğer ayağınız yetmiş iki milleti dolaşmakta.... Ama irtibatı koparmadan... Boşluk bırakmadan ....

Cümleten ask olsun!....Siz İman etmedikçe cennete giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçede gerkeç mümin olamazsınız. size bir şey göstereyim mi ki, onu yapmadığınız zaman birbirinizi sevmiş olalamzsınız: Aranızda selamı yayın." ( Buhari )
 

Yüce dinimiz İslam, adabı muaşeret kurallarına çok büyük önem vermiştir. Bu kuralların başında da selamlaşma gelir. Selam, bir Müslümanın diğer Müslüman kardeşi hakkında iyi dilekte bulunması, ona dua etmesi olup( İbn-i Mace 1-480 ), saygı ve sevginin belirtisidir.



Selam aynı zamanda ’u Teala’nın isimlerindendir. Birbirini tanıyan insanlar, birbirine selam verip alınca, aralarında anlaşma ve kaynaşma sağlanmış olur. Bizim için selam, dostluğun, kardeşliğin karşısında sevgi ve saygı duymanın, mütevazı davranmanın ve insanları kazanmanın ilk basamağıdır. Yüce  “Size biri selam verdiğinde ondan daha güzeli ile veya aynısı ile karşılık verin” buyurmaktadır.(Nisa, 86)

 

Bunun en güzel örneğini peygamber efendimiz (s.a.v) göstermiştir. O, birisine “Selamün Aleyküm” diye selam verildiği zaman on sevap kazanıldığını, selamdaki ifadeler arttıkça sevabında artacağını haber vermiştir.( Ebu Davud, Edep, 132; Tirmizi, İsti’zan )
 
Selamın en güzel ve en fazla sevap kazandıran sözlerini “esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh” olarak bildirmiştir. Buna karşılık cevabın da, ‘’ın rahmeti hepinizin üzerine olsun’ şeklinde olmasını tavsiye etmiştir.

Yüce dinimiz İslam, hayırlı işlerde acele etmeyi ve birbirimizle yarışmayı tavsiye eder.( Bakara, 148 )
 

Selam da bu hayırlı işlerden biridir. Bu sebeple önce davranan daha çok sevap kazanır. Çünkü o,  Teala’nın adını daha önce anmış ve karşısındakine daha önce dua etmiş ve hayırlı bir ameli başlatmanın sevabını daha önce kazanmıştır. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) insanların  katında en değerlisi selama önce başlayandır. (Önce selam verendir) ( Ebu Davud, Edep, 133 ) buyurmuşlardır.



Selamlaşırken dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de selamlaşmanın adabına uymaktır. Araçta olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana selam verir.( Buhari, İsti’zan, 56)

Ayrıca evlere girildiğinde güzel ve iyi bir dilekte bulunarak selam verilmesi( Nur, 61) tavsiye edilmiştir. Peygamber Efendimiz {s.a.v} “ Kendi ailenin yanına girdiğinde selam ver ki ; sana ve ev halkına bereket olsun( Tirmizi, İsti’zan, 10 ) buyurmuşlardır.
 

Hutbemi, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.av)’in bir hadis-i şerifi ile bitirmek istiyorum. “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.”( Müslim, İman 13 )
 



Bir mektupla selam yazılmış olursa ya dil ile ve ya yazı ile "Vealeykesselam" denilir. Selama karşılık veremeyecek durumda olanlara selam vermek mekruhtur. Onun için yemek yiyene, Kur'an Okuyana Hutbe dinleyene, namaz kılana selam verilmemelidir. Verilirse, cevaplanması mutlaka gerekmez. İşlediği günahı açıkça söylenmekten çekinmeyen kimselere (fasık)lara selam vermek mekruhtur.

Sonuç: Selam verip almak, bir dostluk belirtisidir, sevgi alametidir. Fakat selam verirken aşağı doğru bükülmek mekruhtur. öyle ki, bazı alimlere göre, selam verirkek rukü haline yakın eğilmek, secde etmek etmek gibidir. Haratıklara saygı için yapılacak bir secde ise imana aykırıdır.

Elhamdulillah herşey acık ve orta'da !



Esselamün Aleyküm ,  azze ve celle'nin Rahmeti ve Bereketi üzerinize olsun, inşallah


"İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara Faydalı Olandır." Hz.Muhammed (S.A.V)..!!!"

Çevrimdışı Adnann

  • Paylaşımcı Üye
  • ****
  • İleti: 153
  • Rep Puanı: +6/-0
Ynt: Selamlaşmak
« Yanıtla #1 : Nisan 10, 2009, 02:19:41 ÖÖ »
Değişen dünyamızla birlikte neyazıkki maneviyatımızda değişiyor yozlaşıyor, Dolayısıyla bu durum günkük hayatımızada olumsuz yansıdığı gibi insani ilişkilerimizede buyük zarar veriyor... Yazıdada belirtildiği gibi selamın yerini argo kelimeler almış, buda maneviyatsızlığın bizlerde nekadar ileri boyutta olduğununu gözler önüne seriyor...

Önce ahlak ve maneviyat...

Teşekkürler bu değerli paylaşım için.
Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn...
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!