Söze gelmeyen, hudut cizilemeyen, hatta tanımlanamayan bir tanımı vardır aşkın... Mahiyetini kavramak ve gerçekliği ile algılamak akıl karı değildir. Aşkın hakikatını aşıklar bilebilir ançak. Buna rağmen aşka tanım getirmeye çalışanlar olagelmiştir. Onların hali de Mevlana'nın anlattığı körler hikayesinin benzeridir.
"Körlerden bir gurup, tanımını yapmak üzere bir Fil'in yanına bırakılır. Her biri Fil'e dokunur da elleri her neresini kavramışsa Fil'i öylece tanımlar. Kimine taht gibi gelir, kimine yelpaze, nargile. Sütun sananlar bile olmuştur Fil'i. Ançak hiç biri Fil'in bütünüyle ne olduğunu , neye benzediğini anlatamamıştır."
Aşıkların halide Fil'i tanımlayanlardan farksızdır. Çünkü onlarında gözü kördür. Onlar aşkı anlatırken aşk alemine dalarlar ve o alemde yaşadıkları hallerden dem vururlar. Yine her biri kendi meşrebince, zevkince aşkı anlatmaya çalışır...
AŞK BİR İNCİDİR, HER KULAKDA SALINMAZ.
AŞK BİR NURDUR, HER GÖZDE GÖRÜNMEZ.
"Aşk, sevgilinin cemalini görme heyecanı ve sonsuzluğu içinde bulunan kimsenin kalbinin galeyan etmesi ve coşmasıdır. Aşk, aşığın, sevgilisinin ismini ve zikrini kalbinden bir an bile ayırmamasıdır. Aşk, aşığın maşukla birlikte olmasıdır. Aşk hayatın özüdür. Aşk, kalpte sevgilinin sevgisinden başka bir şeye yer vermemektir.
Aşk, hayallerin bağrında, sarhoş delilerin divanesi ve belalar zindanının Yusuf'udur...
kitaptan bir bölümü paylaştım, ne kadar tanıtır bilemem lakin çok ince bir ruh hali ile kaleme alındığı kuşkusuz..