Üç gümüş karışsa, ikisi kaybolsa
Abdulah İbni Mübarek Hazret-i İmama sordu :
- Bir kimsenin iki gümüşü, başka birinin bir gümüşü ile karışsa, sonra ikisini kaybetse, hangileri olduğunu da bilmese ne yapması lazımdır?
- Kalan bir gümüş üçe taksim edilir. Üçte biri bir gümüşü olanın, üçte ikisi de iki gümüşü olanındır.
Bize göre mi, size göre mi?
Bir rafizi Hazret-i İmama gelip şöyle bir soru sordu:
- İnsanların en kuvvetlisi kimdir?
- Bize göre Hazret-i Ali'dir, size göre ise Hazret-i Ebu Bekirdir.(Radıyallahü anhüma)
- Nasıl olur?
- Çünkü Hazret-i Ali hilafetin Ebu Bekr-i Sıddik'in hakkı olduğunu bildi, kabul edip ona teslim eyledi. Size göre ise Ebu Bekr-i Sıddik Hazret-i Ali'den hilafeti zorla aldı. Fakat Hazret-i Ali bir şey yapamadı.
Rafizi bu söz karşısında şaşırıp kaldı.
Eğer kıyas ederek söyleseydim
Hazret-i İmam, Hazret-i Ali'nin torunu Muhammed bin Hasen ile buluştu, aralarında şöyle konuşma geçti:
- Ceddimin Hadis-i şeriflerine kıyas ile muhalefet eden zat sen misin?
- Bundan Allahü teâlâya sığınırım. Ceddiniz gibi size de hürmetimiz vardır.
Hazret-i İmam dizleri üzerine oturup sordu :
- Erkek mi zayıftır, kadın mı?
- Kadın, daha zayıf yaradılışlıdır.
- Kadının hissesi ne kadardır?
- Erkeğin yarısı kadardır.
- Eğer kıyas ile söyleseydim bu hükmün tersini söylerdim. Namaz mı efdaldir oruç mu?
- Namaz efdaldir.
- Eğer kıyas ederek söyleseydim, hayzlı kadına ramazan orucunu değil namazını kaza etmesini emrederdim. Bevil mi (idrar) pistir, meni mi?
- Bevil daha necistir.
- Eğer kıyas ederek söyleseydim, meni çıktığı zaman değil, bevil çıktığı zaman gusül abdesti almayı emrederdim. Hadis-i şerifte olandan gayrisini söylemekten Allahü teâlâya sığınırım. Ben Peygamber aleyhisselamın sözlerine kıymet veriyorum, onları açıklıyorum, başka bir şey yapmıyorum.
Bu konuşma üzerine Muhammed bin Hasen İmam-ı A'zamın kendisine yanlış tanıtıldığını anlayarak kalkıp Ebu Hanife'nin alnından öptü.
İmam-ı A'zamın ilminin yüksekliği
Mütesettir bir kadın, bir meselesini halletmek için Hazret-i İmama geldi. İmam-ı Azam evinden çıkmış, atına binip ayaklarını üzengiye koyarken kadın sualini sordu. Hazret-i İmam bir an düşündükten sonra şöyle cevap verdi:
- Senin bu sualinin cevabı, Kur'an-ı Kerimde açıkça yoktur. Kur'an-ı Kerimi baştan sona kadar düşündüm, cevabını bulamadım. İstersen biraz bekle, hemen gelir, sana doğru cevabı veririm.
Bu menkıbe, İmam-ı A'zamın ilminin ne derece yüksek olduğunu göstermektedir. Bir anda Kur'an-ı Kerimin bütün ahkamının kalbinde hasıl olması şaşılacak bir meseledir.
Numan’ın kölesi
Büyüklerden birisi anlatır: Vasıt şehrinde faziletli bir zat vardı. İsmi Numan'ın kölesiidi. Bu zatı bulup isminin niçin böyle olduğunu sordum:
- Sen o yüksek imamın nasıl kölesi, azadlısı oldun?
- Annem öldüğü zaman, ben karnında idim. Yıkayıcılar, annemi yıkarlarken karnındaki çocuğun canlı olduğunu anlamışlar, durumu Hazreti İmama anlatmışlar, o da hemen karnını sol taraftan yarın, çocuğu çıkarın demiş. Doktor, aynı yerden karnını yarıp beni çıkarmış. Bunun için onun azadlısıyım, ona daima dua ederim.
El yıkama bahanesiyle
Hazret-i İmama haset eden fakat görünüşte onu sevenlerden birisi, birgün nehrin kenarındaki bahçesinde Hazret-i İmama ve talebelerine ziyafet hazırladı. Hazret-i İmam talebeleriyle birlikte gitti. O şahıs (buyurun, yemek yiyin) demişse de, Hazret-i İmam talebelerine (Benim yaptığım gibi yapın) buyurdu. Yemekten önce el yıkama sünnetini ifa için nehre gidip ellerini yıkadı. Bütün talebesi de böyle yaptı. Bu esnada bir kedi gelip Hazret-i İmamın tabağından yedi, hemen öldü. Hazret-i İmamın eshabı yemeğe zehir karıştırıldığını anladılar. Hiç birisi yemek yemeden dağıldılar.
Hazret-i İmam yemekte zehir olduğunu anlamış, fakat açıkça söylemeyip el yıkama bahanesiyle oyalanma yolunu tutup kerametini setretmek (örtmek) istemişti. Böylece hem sünneti yerine getirdi, hem ölümden kurtuldu.