...:::(¯`·.FORUM GENEL KONULAR.·´¯):::... > Dinimiz & Dini Konular

Gençlere Dini Öğretmede Geç Kalmadınız !!..

(1/2) > >>

A.ÜSTÜNBAŞ:
 
   :klp:  :klp: GENÇLERE  DİNİ  ÖĞRETMEDE  GEÇ  KALMADINIZ  !!  :klp:  :klp:


Ergenlik çağına gelmiş ama bu yaşa kadar dinî bilgi ve terbiye adına hiçbir şey öğretilmemiş gençlerin bu durumu geç kalınmış, artık dinî eğitimin verilemeyeceği bir yaş mıdır? Yrd Doç Dr Turgay Gündüz, ergenliğin dinî öğretim için geç kalınmış bir dönem olmadığını söylerken, Yrd Doç Dr Süleyman Karacelil ise gençlere çocukmuş gibi davranmadan dinî bilgilerin verilebileceğini belirtti

Dinî eğitim vermek için ergenliğin geç kalınmış bir yaş olduğuna inanılır Bazı ebeveynler, 'çocuğuma iman ve dinî değerleri öğretmekte geç kaldım, bu yaşından sonra da hiç öğretemem, zaten beni ne dinler ne de öğrenir' düşüncesiyle hareket edebiliyor ve ergen çocuğuna dinî eğitim vermekten vazgeçebiliyor Ergenlik döneminin 'dinî uyanış çağı' olduğunu belirten ilahiyatçılar, yaşı büyük olsa da gence dinî değerlerin öğretilebileceğini ve eksikliklerin telafi edilebileceğini söylüyor
Kişi, akıl ve kavrama gücü dikkate alındığında ergenlik döneminde sorumluluğu kabul edebilecek olgunluğa ulaşıyor Çocuk, özellikle din ve ahlak gelişimi itibarıyla 12 yaşlarında dini anlamaya ve ilgi göstermeye başlıyor Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd Doç Dr Turgay Gündüz, ergenlik çağında kendini veya hayatı tanıma, anlamlandırma ihtiyacının genci dinî düşünce, anlayış ve pratiklerle buluşturduğunu ifade ediyor Gündüz, "Din, ergenlik döneminde gencin içinde bulunduğu ideal arayışına en tatminkâr cevap verebilen yegâne kaynaktır Ergen, dine dayanan bir yaşam felsefesinden büyük bir güç alır Bu nedenle, gençlik döneminde din ve ahlak eğitimi ayrı bir önem taşır" diyor Gündüz, dinî ve ahlakî hayatın temelinin çocukluk çağında atıldığını; çocukluk döneminde bilinçsizce kabul edilen, içe atılan düşünme şekillerinin ve davranış kalıplarının, gençlik çağında herhangi bir bocalamaya düşmeden ve çaba sarf etmeden benzer şekilde davranmayı kolaylaştırdığını belirtti Turgay Gündüz, dinî ve ahlakî bir davranışı 'kendine mal etme' sürecinin gençlik döneminde başladığına dikkat çekerek, "Bu sebeplerden dolayı ergenlik dönemi dinî eğitim için geç kalınmış bir yaş değildir" diye konuştu
  :-* AÇIĞI KAPATMAYA ÖZEN GÖSTERİN
İlahiyatçı Yrd Doç Dr Süleyman Karacelil ise gence küçük yaştan itibaren sağlıklı bir din eğitimi verilmemiş ya da çok az verilmişse, ilk işin bu açığı kapatmak olacağını belirtiyor Karacelil, "Asıl olan, çocuğun duygu, düşünce ve inanç dünyasının yüzde 80'lik kısmının oluştuğu okulöncesi dönemde, Hz Peygamber'in ifadesiyle manevi eğitimin "taşa kazımak" kadar etkili olduğu süreçte çocuğa manevi değerleri ve ibadetleri öğretmektir Ancak her ne olursa olsun ümitsizliğe kapılmak İslami anlayışa aykırıdır Ergenlik çağı da birtakım dinî bilgi ve ibadetleri öğretmek için çok geç bir yaş değildir Unutmamak gerekir ki Hz Peygamber'e (sas) tabi olan asrı saadetin oluşumunda yapı taşı mesabesindeki sahabe, İslam'la gençlik veya yaşlılık dönemlerinde tanışmıştır" şeklinde konuşuyor Karacelil'e göre anne-baba veya uzman bir eğitimci tarafından dinî bilgiler gence psikolojik durumu da göz önüne alınarak kazandırılabilir Bu bilgileri özümsemesi sağlanabilir Ayrıca gençten, birden ve tamamen değişmesini, dinî değerlerin hepsini birden uygulamasını istemek ve zorlamak yanlıştır Sabır, irade ve ölçülü bir çalışmayla amaca ulaşılabilir
  :-* Dinî meseleleri, öğretirken ona dikte etmeyin
Genç, var olmanın ve kendisine verilenlerin karşılığında; iman, kulluk ve ibadet görevlerinin olduğunu bilmeli Bunları yerine getirmesi halinde elde edeceği kazanç, getirmeme durumunda ise ödeyeceği ceza, uygun lisan ve üslupla anlatılmalı
Gençlere küçük çocuk gibi davranmayın Yetişkinin ergene karşı tavrı, bir çocuğa öğretir gibi dikte ile değil, rehberlik yapma şeklinde olmalı Temel ilke 'Gence bir şey öğretmek değil, bir şeyler öğrenmesine yardımcı olmak' olmalıdır
Gencin sevdiği, saydığı, isteklerini reddedemeyecek kadar kendisine yakın gördüğü bir kişiden yardım alınmalı
Sohbet ve konuşma tarzı bir üslup kullanılmalı
Ebeveyn gence örnek olmalı 'Namaz kıl' diyerek zor kullanmak ve baskı uygulamak yerine onun göreceği şekilde hiçbir şey söylemeden namaz kılınmalı
Kızlara duygularını harekete geçirecek, erkeklere ise 'delikanlıya yakışan tavırlar bunlardır' şeklinde yaklaşılmalı
İbadetleri yerine getirmeme ve alkol, şans oyunları gibi kötü alışkanlıkların kısa zevk ve eğlence verdiği, ancak neticesinde ahiret hayatı gibi ebedi huzur ve mutluluğun yok edildiği izah edilmeli
  KAYNAK : ZAMAN GAZETESİ 20012011 SAYFA, 31    :klp:  :klp:  NAKLEN YAZAN  A. ÜSTÜNBAŞ   :klp:  :klp:
 

nigner:
yine mükemmel ders alınabilecek mahiyette manevi  bir konu...  \up \up \up

Çok çok teşekkürler Ahmet ÜSTÜNBAŞ...

Allah cc razı olsun sizden...  :-* :-*

Eyvah demeden ALLAH diyelim....  \up

(konu sabitlenmiştir..)

A.ÜSTÜNBAŞ:

--- Alıntı yapılan: nigner - Ocak 20, 2011, 03:15:50 ÖS ---yine mükemmel ders alınabilecek mahiyette manevi  bir konu...  \up \up \up

Çok çok teşekkürler Ahmet ÜSTÜNBAŞ...

Allah cc razı olsun sizden...  :-* :-*

Eyvah demeden ALLAH diyelim....  \up

(konu sabitlenmiştir..)

--- Alıntı sonu ---
  :ççk:  :ççk:  Yüce  Allah  sizlerden  da  razı  olsun  sayın    nigner  ; Allah  cümlemizi  iyi  kullarından  eylesin.Amin..  :ççk:  :ççk:

nigner:
amin ecmain.

A.ÜSTÜNBAŞ:
   :ççk: ÇOCUKLARA  İFFETLİ  OLMAYI  ÖĞRETELİM  !!..  :!:

  :klp:  Her dinin bir ahlâkı vardır; İslâm'ın ahlâkı da hayadır. Bu prensip dahilinde gençlere hayadan, iffetten, namustan bahsedince o kadar şaşırıyorlar ki kendimi bir başka dünyadan gelmiş gibi hissediyorum. Bu konuları anlatabilmek iğne deliğinden deveyi geçirmek kadar zor geliyor.
  :klp:  Bir eğitimci olarak etrafımda gelişen olayları daha dikkatli gözlemleme ihtiyacı hissetmekteyim. İçinde bulunduğumuz olumsuz hayat şartları, aile yapımızda çok büyük değişikliklere neden oluyor. Bu değişikliklerin git gide olumsuz yönde artması doğrusu çok korkutucu. Bütün olarak aile, birey olarak anne, baba, kız çocuk, erkek çocuk, yaşlı ebeveyn, yakın akrabalar hak ve vazifelerini unutmuş ve bir karmaşa içinde sürükleniyor.
   :klp: Gezdiğim, gördüğüm yerlerde mutlu insanlar göremiyorum. Herkes birbirini suçluyor. Hep karşıdaki suçlu. Hiç kimse kendine bakmıyor. Evler birer kavga ortamı adeta. Herkes kendini haklı gördüğü için, herkes herşeyi bildiği için, kimse ne sevincini ne de üzüntüsünü paylaşmıyor. Anneyı-babayı dinlemiyor. Anne her iki taraf arasında şaşkın. Herkes yalnız. Bu yalnızlık; babayı sokağa veya işine, anneyi boş işlere, çocuğu arkadaşlara, içkiye, sigaraya, uyuşturucuya yakınlaştırıyor. Öyle ki ne babanın işinden annenin haberi var, ne de annenin gününü nasıl geçirdiğinden babanın. Çocuğun okuldaki, sokaktaki hayatı kimseyi ilgilendirmiyor.
   :klp: Evden ayrılırken "Allah'a ısmarladık ben çıkıyorum!!" deyip dışarı fırlayan kızının, oğlunun girip çıktığı yerden haberi olmayan bir aile. Öyle aşırılıklarla karşılaşıyor ki ne yapacağını şaşırıyor. Günün birinde çantasını omuzuna alıp giden 13-14 yaşlarındaki kız, kaşları yolunmuş, yahut kulağına üç dört delik açılmış, elinin parmakları sigaradan sapsarı olmuş, elinde bira şişesi ile, oğlan arkadaşını koluna takmış olarak karşısına dikilince, anne-baba şaşkınlıktan kriz geçiriyor. "Biz ne yaptık veya ne yapmadık ki çocuğumuz böyle hatalar işliyor" diye düşüneceklerine toplumu, okulu, çocuğun arkadaşlarını suçlamaya başlıyorlar. Şaşkınlık geçtikten sonra yaşananlar ise akla hayale sığmıyacak, insanlık dışı olaylar.
   :klp: Çocuklarımız daha büyük yaşlarda daha büyük hata ve günahları kolayca işleyebiliyor. Üniversite çağındaki gençler arasında kız erkek ilişkisi zaman zaman ailelerinden habersiz aynı evi paylaşma noktasına varabiliyor. İşin en garip tarafı dindar olduğunu iddia edenler bu işi imam nikahı (!) ile meşrulaştırdıklarını sanıyorlar. Bu ne korkunç bir yozlaşma ve yüzsüzlük (!) anlamakta güçlük çekiyorum. Okul bitince "sen sağ ben selamet" deyip ayrılmak üzere birlikte yaşayan genç kız ve erkeklere yaptıklarının hata olduğunu birilerinin anlatması gerek. Bu çocuklar bizim çocuklarımız ve geleceğimiz.
   :klp: Çocuklarımızın bu derece yozlaşmasına, terbiye sınırını bu derece aşmalarına en büyük sebep mutlu ve anlayışlı bir aile ortamı sağlanmamasıdır. Anne babasıyla aynı sofrada yemek yemenin, aynı saatlerde kalkıp kahvaltı etmenin zevkini ve mutluluğunu unutmuş, karşılıklı saygı ve sevgi alışverişinin tadını hiç tatmamış aile ortamında yetişen bir çocuk, elbette ailenin kutsiyetini bilmeyecektir.
  :klp:  Böylece saygı ve sevgiyi tatmadan büyüyüveren çocuk, kendisini bağımsız bir ortamda bulunca ne yapacağını şaşırmaktadır. Bu çocukları suçlamıyorum. Çünkü biz çocuklarımızı daha doğar doğmaz dipsiz bir kuyuya atıyoruz, tutunacak bir ip veya tırmanabileceği bir merdiven uzatmadan "bu kuyudan çıkmalısın diyoruz." Oysa o kuyunun içinde yılanlar çıyanlar çocuğumuzu maddeten ve manen tüketiyor. Çocuk hayatın gerçeklerini yaşadığı ortam zannediyor. Hz. Ömer "İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız." demiyor mu?
   :klp: Çocuk, bazen olumsuzlukların farkına varıyor, ancak çözümü yine o ortamda arıyor. Üzgün mü; hemen içki, uyuşturucu serbest seks imdada yetişiyor. Ne yedin? Ne içtin? Kimle beraber oldun? diye soran yok. "Oh ne güzel!!" demek geliyor ama güzel değil. Çünkü yemek, içmek ve her türlü şehvetin kuranı olan insan insanlıktan çıkar ve şehvetin yaygınlaştığı bir toplum pis ve rezil bir toplumdur. İnsanlık basamaklarının en aşağısındadır.

   :ççk: Bu karmaşa içinde çocuklarımıza nasıl davranacağımız konusunu iyiden iyiye düşünüp davranış biçimi geliştirmek zorundayız.  :ççk:

Bu konuda, Merhum Muhammed Kutup, "Taklitlerin Çarpışması" adlı eserinde, düşüncelerimize ne kadar güzel tercüman olmaktadır. Açık konuşalım...
Bu gün içinde bulunduğumuz ahlâki çözülmenin bir takım "objektif" sebepleri var mıdır?...
Hangi örf ve adetlerin kalması, hangilerinin silinip gitmesi lâzım geldiği konusunda açık bir kanaat ve görüşümüz mevcut mu?
Genç kız ve delikanlılarımızın üzerinde bulunmalarını istediğimiz şekil hakkında bir fikre sahip miyiz?
Onların kendilerini ne dereceye kadar hür kabul edecekler?
Hangi kanun hayatlarını zabtu rapt altına alıp yön verecek?...
Genç kız her tarafa gidecek mi?
Kendine bir erkek arkadaş bulabilecek mi?
Aile bunu bilecek mi yoksa sır olarak mı kalacak?
Öğrendiği zaman kızacak mı yoksa tanımamazlıktan gelerek görmeyecek mi?
Veya ellerini açıp delikanlıyı kucaklayacak mı?
Genç kız nişanlısı ile birlikte sinemaya, tiyatroya, tenha bahçelere, veya hiç kimsenin görmeyeceği yerlere gidecek mi?
Vücudunu teşhir eden bir (robla) giysiyle dışarıya çıkacak mı? Bu giysinin kumaşını kendisi seçip, bacaklarını, sırtını ve göğsünü açacak bir stilde modasını kendisi mi tayin edecek? Yoksa bu işi aile mi yapacak?
Dışarıya çıkarken nereye gittiği sorulacak mı?...
Uzaktan yakından gözetilecek mi yoksa bütün bağları salınacak mı?
Eve geç geldiğinde "nerede idin" diye sorulacak mı?..
Yoksa bu onun özgürlük sınırı içinde bir hak olarak mı kalacak?..
Şimdi madalyonun diğer yüzüne gelelim. Genç delikanlı her tarafa gidecek, kendisine hasıl olacak kolaylıklara göre cinsi ihtiyaçlarının tümünü veya bazısını tatmin edeceği bir kız arkadaş bulabilecek mi?...
Çocuğun babasına karşı durumu nasıl bir seyir takip edecek?
Delikanlı evleneceği kız için kendisi mi dünürlüğe gidecek, yoksa başka birini mi gönderecek?
Kiminle evlenecek?
Yolda, sinemada, parkta tanıdığı, öğrenimde ve işte arkadaşlık ettiği veya hiç tanımadığı bir kızla mı evlenecek?
Evlilikte ortaya koyacağı şartlar ne olacak ve evleneceği kızın bu şartları kabul edip etmeyeceğini bilebilecek mi?
Bir kızla arkadaşlık edip, onunla yapacağını yaptıktan sonra, şayet beğenirse mi evlenmek için dünür gönderecek?
Yoksa temiz bir dostluk mu kuracaklar? Bu temizliğin derece ve gayesi ne olacak?
Kızın kendisine beslediği sevgiyi nasıl anlayacak?
Bunlar ve daha bunlara benzer, yüzlerce binlerce misal zikredilebilir.
   :klp: Evet bizim Millet, yazar ve düşünürler olarak bu konuda açık bir fikrimiz, tayin edilmiş bir hedefimiz var mı? Yoksa işi şartlar neyi gerektiriyorsa 0 olsun diyerek kendi haline ezdiğim, gördüğüm yerlerde mutlu insanlar göremiyorum. Herkes birbirini suçluyor. Hep karşıdaki suçlu. Hiç kimse kendine bakmıyor. Evler birer kavga ortamı adeta. Herkes kendini haklı gördüğü için, herkes herşeyi bildiği için, kimse ne sevincini ne de üzüntüsünü paylaşmıyor.
   :klp: Merhum Muhammed Kutup'un sorusuna "-Maalesef bunca zaman geçmesine rağmen, bu konuda açık bir fikrimiz yok ve tayin edilmiş bir hedefimiz yok." diye cevap vermek zorunda hissediyorum. Ve keşke bunca zaman içinde bir cevap oluşturabilseydik diye hayıflanıyorum.
   :klp: Her dinin bir ahlâkı vardır; İslâm'ın ahlâkı da hayadır. Bu prensip dahilinde gençlere hayadan, iffetten, namustan bahsedince o kadar şaşırıyorlar ki kendimi bir başka dünyadan gelmiş gibi hissediyorum. Bu konuları anlatabilmek iğne deliğinden deveyi geçirmek kadar zor geliyor. Eğitim sistemimiz ve medya onları o kadar olumsuz etkiliyor ki iffetli olmak, namuslu olmak önemsiz kavramlar olarak kabul ediliyor.
   :klp: Sayın Veysel Gani'nin Türkiye Gazetesinde Kasım 1998 de yayınlanan bir yazısında "Milli Eğitim Bakanlığı"nca hazırlanmakta olan Orta öğretim kurumları Disiplin yönetmeliği akıl ve bilimden çok, ideolojinin yönlendirdiği değişiklikler içermektedir. "İffete aykırı bulunmak" yönetmelik kapsamından çıkartılarak yerine çok muğlak. "Genel ahlâka aykırı davranmak" füli ihdas edilmek istenmektedir. İffet namus ve temizlik demek olduğuna göre Milli Eğitimde namus ve temizlikten rahatsız olan bir zihniyet neyi amaçlamaktadır." Bölümünü okuyunca geçen yıl yaşadığım bir olay aklıma geldi. Yaz tatillerinde ailelerin isteği ile bazı genç kızlara Kur'ân, ilmihal ve ahlâk dersleri vermeye çalışırım. Öğrencilerim, genellikle aile ortamında dini motiflerin çok yaşanmadığı ancak "bize öğretmediler çocuklarımız öğrensin. İlerde bize bir Fatiha okusun." zihniyetindeki ailelerin çocuklarıdır. Bu çocukların her biri birer pırlanta. Öğrenmeye o kadar hevesliler ki sıhhat sorunlarıma rağmen onlarla ilgilenmek çok zevk veriyor. Geçen yaz bir gün; yaşları 10-16 arasındaki kız öğrencilere toplum ilişkilerinden bahsederken;
  - "Sakın bedeninize kimsenin dokunmasına müsaade etmeyin. Sizi incitmelerine izin vermeyin." diye bir tavsiyede bulunmak istedim. Masa başındaki çocuklar önce şaşkınlıkla birbirlerinin gözüne baktılar, sonra başlarını öne eğdiler. Bunun üzerine,
  - "Ne o çocuklar! çok mu acayip konuştum, evet, siz istemezseniz kimse size dokunamaz" deyince,
Sosyal Demokrat düşünceye sahip bir ailenin kızı;
  - "Siz öyle sanın hocam, peki okulda merdivenlerden inerken pandik ten nasıl korunacağız lütfen söyler misiniz?" deyince çocuklar arasında kıkırdaşmalar oldu. Bu sefer şaşıran taraf ben olmuştum.
  - "O da ne demekmiş?" diye sorduğumda, uzun süren bir suskunluk yaşadık. Ayıp bir şey olduğunu anlamıştım ancak doğruluğunu teyid etmek için.
  - "Hadi utanma söylediğin şeyin anlamını bilmiyorum anlat da öğreneyim. Hep ben mi size öğreteceğim?" dediğimde;
Aynı çocuk utana sıkıla;
  - "Hocam okulumuz çok kalabalık ve merdivenler dar geliyor, acele acele derse koşarken erkek arkadaşlar, kasten çeşitli yerlerimize dokunuyorlar. İşte buna pandik deniyor" dedi.
13 yaşındaki bir çocuğun bu itirafı beni o kadar şaşırtmıştı ki bu konuda daha fazla bilgi almak için masa başındaki bütün çocuklara tek tek baktım ve;
  - "Böyle bir şeye nasıl müsaade ediliyor, öğretmenleriniz görmüyor mu?" diye sorduğumda aldığım cevapları her çocuğun ayrı ayrı başlarından geçenleri, eğer yazacak olsam yazının bu bölümüne kocaman bir kırmızı nokta koymak gerekir. Bu dersin sonunda orta öğretim çağındaki bu çocuklara ve diğerlerine, sahip olmak gerektiğini bir kez daha anlamıştım. Daha on yaşlarındayken bu şekilde hareketlere muhatap olan kız çocukları ve onları bilinçli bir şekilde taciz eden erkek çocuklar, Üniversite çağına gelince elbette bu kadar serbest olacaklar diye düşündüm ve yüreğimden bir şeyler koptu. Erkek olsun kız olsun çocuklara haya, iffet ve namus kavramları tanıtılıp öğretilmelidir.
   :klp: Bütün olumsuzluklara rağmen bu başarılabilir. Bu konuda asla erkek-kadın farkı gözetilmemelidir. Çünkü erkeklerin namuslu olmadığı bir toplumda, kadınlar iffetli olmaya devam edemezler. Oysa memleketimizde çocuklar cinselliklerinin dorukta olduğu çağlarında hiç bir ahlâk kuralına uymaksızın erkek-kız diz dize eğitim almak zorunda. Bu dipsiz kuyu değil de nedir? Çocuklarımıza ahlâki değerlere saygı ve ahlâklı yaşamanın yücelikleri anlatılacak diye Din Bilgisi Ahlâk derslerini kaldırmak ve bu derslerin okutulduğu okulları kapatmakla meşgul olan bir sistemin içinde eğitmek zorundayız.
  :klp:  Hesapsız olarak şehevi duygulara kapılmış olan toplumlar mahvolup yıkılmaya mahkum olan toplumlardır. Zira şehvetin kol gezdiği bir toplumda aile yuvasının huzurundan, çocukların mutluluğundan söz edilemez. Halbuki toplum yapısındaki ilk birlik evdir. Ve bir yavrunun doğarak gelişme basamadığında ilerlediği yegane yuva aile yuvasıdır. Onun için aile yuvasının emniyetinin, güveninin, maddi manevi her türlü temizliğinin sağlanması ve istikrarının korunması gerekir. Ve böyle bir havada ancak anne ile baba birbirine güvenir ve yuvanın korunmasını temin edebilirler, çocuklar terbiyeli huzurlu ve mutlu olabilirler.
   :klp: Anne baba olarak çocuklarımıza karşı görevlerimizin ne olduğunu öğrendikten veya hatırladıktan sonra onlara haklarını iade etmeliyiz. Bu kadar bağımsızlığın içinde gençlerimiz mutsuz huzursuz ve perişan. Artık çocuklarımıza sahip olma zamanı geldi. Lütfen onlarla biraz daha yakından ilgilenelim. "Babanın çocuğuna iyi bir terbiye ve talim vermekten daha güzel hediyesi olamaz." Eğer bir adım atacak olursak onların iki adım geleceğinden eminim. Çünkü sanıldığı gibi çocuk aşırı bağımsızlıktan hoşlanmaz. Onlara sevmeyi saymayı öğretmeliyiz. Sevgi vermeliyiz ki onlarda sevsin ve saysınlar.
  "Önemli olan bağı dağ olmadan bağ yapmaktır."
 :ççk:  KAYNAK  :  İNTERNETTEN  ALINTI.  27.01.2011  .   :klp:  :ççk:  :klp:  :ççk:   NAKLEN  YAZAN  :  A. ÜSTÜNBAŞ   :ççk:  :klp:  :ççk:  :klp:
 

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git