Gönderen Konu: Anılarla Atatürk  (Okunma sayısı 5313 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Anılarla Atatürk
« : Şubat 22, 2010, 05:11:15 ÖS »
Yugoslav Kralı müteveffa Aleksandr, Balkan Atlantı'nın imzasını takip eden günlerde memleketimize gelmişti. Atatürk'le sohbeti sırasında, şahsına ve Türk Milleti'ne karşı duyduğu yakınlığı ve iyi hisleri ifade için dedi ki:

"-Cihan Harbini takip eden mütareke günlerinde, İtilaf devletleri Yunanistan'dan evvel Türkiye'yi işgali bana teklif etmişlerdi. Fakat hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanlıları tercihe mecbur kaldılar."

Mustafa kemal muhatabının sözlerini sükunetle dinledi ve birden yerinden kalkıp, muhatabını şaşkınlık içinde bırakarak elini sıktı:

"-Size ve milletinize geçmiş olsun Ekselans..." dedi.

Ve anlatmak istedi ki, Türk topraklarına saldıran kim olursa olsun akibeti değişmeyecekti!
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #1 : Mart 12, 2010, 02:14:39 ÖS »
Atatürk, sık sık memleketi dolaşan bir liderdi. Çiftçi ile, işçi, sanatkar, esnaf ile konuşur; memleketin derdini arar bulur, meclise getirir, milletvekillerinden, bakanlardan hesap sorardı.

İşte böyle yurt gezilerinden birinde Orta Anadolu’da tarlasında çift süren bir çiftçi ile karşılaşmıştır.

- Kolay gele, bereketli ola ağa.

- Allah razı olsun bey

- Hayrola ağa, öküzün teki ne oldu?

- Devlete borcumuz vardı bey, icra kapımızı çalınca çaresiz kaldık, koca öküzü satıp borcumuzu ödedik.

- “Sağlık olsun ağa” diyerek konuşmasını kısa kesmiştir.

Çiftçinin adı Halil Ağa idi. Atatürk’ün yanındakiler, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Salih Bozok, Kılıç Ali, Hüsrev Gerede, Emir Subayı Resuhi Bey, daha birkaç yakını vardı. Yürüyorlardı. Atatürk düşünceli idi. Salih Bozok’u yanına çağırdı. Salih, yarın sabah git, Halil Ağayı bul, bana getir. Benim kim olduğumu sorarsa, bizim bey seni bir kahve içmeye çağırıyor de.

Ertesi gün Salih Bozok, Halil Ağa’yı bulmuş Atatürk’ün yanına getirmiştir. Atatürk ayağa kalkarak; “Buyur Halil Ağa” deyip bir sandalye göstermiştir. Zamanın başbakanı İsmet İnönü de salonda bulunuyordu ve olanlardan habersizdi. Atatürk Halil Ağa’ya dönerek: “Halil Ağa, anlat şu vergi işini bir daha” demişti.

Halil Ağa, vergi borcunu, icrayı, satılan öküzünü tekrar anlattı. Atatürk kaşlarını çatarak, İsmet Paşa ve Şükrü Kaya’ya dönerek; “Arkadaşlar, biz İstiklal Savaşı’nı Halil Ağa’nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Bu memlekette adaleti, vatandaşı böyle mi koruyacağız, gerekirse vergi borcu ertelenebilir. Köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınmaz.”

Halil Ağa “Sen Atatürk Paşamsın galiba, beni bağışla, kusur ettim” diye yalvaracak oldu.

“Sana güle güle Halil Ağa, sen bizim gözümüzü açtın” diye Halil Ağa’yı ayakta uğurlamıştı. Atatürk Türk Köylüsünün borcu konusunda çok titiz davranmıştır.

(Noelle ROGER, Olaylar ve Atatürk, s.41-42)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #2 : Mart 12, 2010, 03:04:16 ÖS »
İNGİLİZ KRALI’NA VERİLEN ZİYAFET

Atatürk her ortamda mensubu bulunduğu Türk Milletiyle gurur duyar ve milletin onurunu en iyi şekilde temsil etmeyi görev bilirdi. O asla bu milletin evlatlarının yeteneğinden şüphe etmemiş, olumsuz koşullarla karşılaştığında bile o Türk insanını hep yüceltmiştir. Aşağıdaki anekdot da O’nun yaklaşımının sayısız örneklerinden sadece birisidir.


İngiliz Kralı VIII. Edward İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:

- Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!... dedi.

Sonunda İngiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... Akşam Kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek:

- Sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi.

Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek:

- Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim,” dedi. Bütün sofradakiler Atatürk’ün zekasına hayran oldular. Atatürk garsona da “görevine devam et” emrini verdi.

(Ahmet Niyazi BANOĞLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s186-189)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı nigner

  • Administratör
  • *
  • İleti: 17942
  • Rep Puanı: +277/-9
  • ŞİMAL@KUZEY YILDIZI@ YURTTA SULH, CİHANDA SULH
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #3 : Mart 12, 2010, 03:11:23 ÖS »
teşekkürler Cihan..

hepsi ders verir mahıyette...
@ŞİMAL RÜZGARI@KUZEY YILDIZI@
YURTTA SULH CİHANDA SULH

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #4 : Mart 12, 2010, 03:17:58 ÖS »
sağolasın nigner
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #5 : Mart 12, 2010, 03:30:11 ÖS »
GENERALLE ASKER BİRDİR!...

Türk milleti, zor anlarında yediden yetmişe el ele gönül gönüle vererek birçok engeli aşmasını bilmiştir. Ancak, aklın gösterdiği doğru asker ocağında olduğu gibi, zor anların dışında da bu milletin evlatlarının el ele gönül gönüle olmasıdır. Asker ocağındaki komutan ve mehmetçik sevgisi öylesine güçlü öylesine uzun ömürlü ki, bu sevgi, şiirlere, türkülere, öykülere ve gece masallarına konu oluşturarak ölümsüz bir kültüre dönüşmüştür.

Vatani görevini yapmış her Türk insanının iki anısından birisini mutlaka askerlik anıları oluşturur. O ne güzel bir ocak ki ondan kopmak mümkün olmuyor. “Askerliğini yapmayana kız verilmez” ve “askerliğini yapmayan adam sayılmaz” sözleri Anadolu’da atasözü haline gelmiştir. Bu sözlerin mutlak doğruluğuna katılmak mümkün değilse de, asker ocağına veriler değeri yansıtması açısından önemlidir. Aşağıdaki anekdotta Atatürk, komutan-mehmetçik dayanışmasının önemine dikkat çekmektedir.


Atatürk, Sümerbank Dokuma Fabrikasının açılış töreninde hazır bulunduktan sonra askeri manevra sahasına hareket etmişti.

Yolda bir sel yatağına saplanmış olan top arabasının tekerleklerini bataklıktan çıkarmaya uğraşanlar arasında bir generalin bulunduğunu görünce, kendisine sonsuz takdirlerini bildirdiler ve iltifatlarda bulundular.

Daha sonra, “Maviler” tarafına ait bir tank birliğinin yaptığı hücum sırasında “Pembeler”den bir askerin ansızın siperinden fırlayarak tanklardan birinin üstüne sıçradığını ve şoförüyle mücadeleye başladığına tanık oldular. O zaman yakında bulunanlara, evvelce gördüğü generalin fedakarlığı ile bu askerin gösterdiği cesaretin birbirine denk olduğunu beyan ederek, şöyle dediler:

- Biz Milli Mücadelede bütün Türk Milleti bu şekilde çalıştık. Böyle kahraman generaller, subaylar ve askerlere dayanarak savaşı kazandık. Onlar var oldukça kimse vatanımıza göz dikemez!...

(N.A.BANOĞLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.38)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #6 : Mart 12, 2010, 03:39:57 ÖS »
“KUVAYI MİLLİYE” NEYE YARAR?
 
I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin yöneticileri kendi taç ve tahtlarının geleceği için Türk yurdunun istilasına göz yumunca Türk Milleti kendi namusunu, yurdunu ve geleceğini kurtarmak amacıyla “Kuvayı Milliye” adı verilen yerel direniş örgütlerini kurmuşlardır. Bu yerel örgütler Kurtuluş Savaşı destanını yazacak olan Türk Milletinin kahraman ordusunun çekirdeğini oluşturmuştur. Aşağıdaki anekdot da Atatürk’ün Kuvayı Milliye ile ilgili ilginç değerlendirmesi yer almaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra memleket işgal edilmiş, ordu dağılmış, elde bir şey kalmamış durumdaydı.

Yabancılar artık Türkiye’nin tarihe karıştığını iddia ediyor, memleket üzerinde pazarlıklar yapıyorlardı.

İşte bu sırada Atatürk Samsun’a çıkmış, Erzurum ve Sivas Kongresi’ni topluyor, “Kuvayı Milliye”nin oluşmasına çalışıyordu.

Bu durum karşısında etrafındakilerden umutsuzluk içinde olan birisi, bir gün Mustafa Kemal’e:

- Paşam, dedi, memleket işgal edilmiş, ordu tümüyle dağılmış, büyük devletler bizim sonumuzu görüşüyorlar. Galip devletlerin kuvvetli orduları ve donanmaları karşısında kurmak istediğiniz “Kuvayı Milliye” neye yarar?

Mustafa Kemal gayet sakin şu cevabı verdi:

- Kuvayı Milliye, namuslu bir insanın yastığının altındaki tabancaya benzer. Namusunu koruması için, herhangi bir ümidi kalmadığı zamanda hiç değilse intihara yarar.

(Hadi BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.103-104)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #7 : Mart 12, 2010, 04:47:48 ÖS »
ÖLMEYİ TERCİH EDERİZ
 
Bağımsızlık Savaşı öncesi ülkenin yöneticileri ve bazı sözde aydınlar işgallerin yarattığı ortamdan yılgınlığa düşerek düşmanların Türk Milletine uygun göreceği düşük bir yaşama razı olmuşlardı. Onlar, insanların yaşama tutkularının temelinde onur ve özgürlüğün bulunduğunu görememişlerdi. Oysa, Türk insanı bu değerler için ölümü yaşama tercih etmeye hazırdı. Bunu gören ve bilenlerden Atatürk, Bağımsızlık Savaşı’na karar verirken bir an bile tereddüt göstermemiştir. O, yaşamak için ölümü göze alanların ölmeyeceğini biliyordu. Türkiye Cumhuriyeti bunun en canlı ve anlamlı kanıtıdır. Aşağıdaki diyalog Atatürk’ün özgürlük ve Türk Milleti hakkındaki düşüncelerini yansıtmaktadır.

General Pershing’in kurmay başkanı olan General Harbord Sivas’ta Mustafa Kemal ile görüşürken der ki:

- Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük komutanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama, bugünkü duruma bakalım. Başta Alman müttefikinizle bir dört yıl harb ettiniz, yenildiniz, dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri zaman zaman görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?

- Mustafa Kemal generale “Teşekkür ederim, dedi, tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat, şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz.”

General ve arkadaşları sessizce ayağa kalktılar.

- Biz de olsak böyle yapardık!

(F.Rıfkı ATAY, ÇANKAYA)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #8 : Mart 12, 2010, 05:02:37 ÖS »
VATAN ELDEN GİDERSE
 
Vatan, yani üzerinde yaşadığımız toprak parçası, toprak olmanın ötesinde anlamlar taşır. İnsanlar vatanlarıyla vardır. Acı, tatlı, bütün anılar onunla başlar onunla biter. Ona sahip olmayanın kimliği bile yoktur, tutsak köleden öte. İnsanlar varlıklarını vatana borçlu oldukları bilinciyle hep onun için ölmüşlerdir. Vatanı kaybetmek, atayı, kendini, evladını, suyunu, ekmeğini, aşını, nefesini hepsinden öte kimliğini kaybetmektir.

Vatanımızın varolmasına emeği, bilgisi ve düşüncesiyle en büyük katkıyı yapan şüphesiz Türk milletinin Atası Atatürk’tür. Aşağıdaki anekdot bu büyük insanda vatan sevgisinin nasıl bayraklaştığını, her şeyin nasıl vatanla anlam kazandığını yansıtması açısından önemlidir.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı için Anadolu’ya geçtikten ve Erzurum Kongresi’ni yaptıktan sonra Sivas’a dönmüş, orada ikinci kongreyi açmıştı. Bu sırada lise binasında yatıyor; toplantılar yapıyordu. En basit ihtiyaçlarını bile temin edecek halde değildi; bazı geceler sabahlara kadar küçük petrol lambasının cılız ışığında çalışıyordu.

Bir aralık lise binasına baskın yapılacağı ve Atatürk’ün yakalanıp asılacağı hakkında şehirde haberler dolaşmaya başladı.

Atatürk’ün hizmetini basit fakat temiz ruhlu, fedakar bir Türk genci yapıyordu. Bu delikanlının babası gizli ve sık sık geliyor; oğluna:

- Etme, eyleme; evine dön; bugün yarın şehir basılacak; Mustafa Kemal ve arkadaşları yakalanacak. Onlar her şeyi göze almışlar; sen aileni düşün, diyordu.

Atatürk bu geliş gidişin farkına vardı; bir gün delikanlıyı yanına çağırdı ve sordu:

- Sık sık sana gelen kimdir?

- Babam!...

- Ne istiyor?

Delikanlı her şeyi anlattı. O zaman Atatürk, ona doğru biraz daha ilerledi; elini omuzuna koydu ve dedi ki:

- Hizmetinden memnunum, fakat baba hakkı büyüktür. Madem ki razı olmuyor, git! Git, fakat babana söyle ki, vatan elden giderse evladın ne önemi kalır?

(N.A. BANOĞLU,  Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.87-88)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı uSLaNMaZ

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 9942
  • Rep Puanı: +163/-17
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #9 : Mart 12, 2010, 10:44:12 ÖS »
hepsini tek tek okudum ve yine Atamla gurur duydum. o zekadır şu anda hür yaşamamızı sağlayan, anlayana!

+, tşkler cihan...
***KiMiNe GöRe KRaLıZ, KiMiNe GöRe YaLaNıZ, HeRKeS KeYFiNe BaKSıN, aDaMıNa GöRe aDaMıZ***


Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #10 : Mart 13, 2010, 05:17:31 ÖS »
hepsini tek tek okudum ve yine Atamla gurur duydum. o zekadır şu anda hür yaşamamızı sağlayan, anlayana!

+, tşkler cihan...


Gurur duymamak elde değil, sağolasın uslanmaz. Elimden geldiğince güncellemeye çalışacağım burayı.
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #11 : Mart 14, 2010, 06:37:41 ÖS »
TÜRK ASKERİ
 
Osmanlı devlet anlayışına göre savaşlardaki başarı padişahın, başarısızlık ise onun kulu durumundaki ordu komutanlarının ve askerlerindi. Türk Milli Kurtuluş Savaşı’nın lideri Atatürk ise, cephede omuz omuza savaştığı askerinin hakkını teslim eden ve kendi başarısını önemsemeyerek ordusunu hep yücelten alçakgönüllü bir kahramandı. Aşağıdaki anekdot bu gerçeği yansıtanlardan sadece birisidir.

Alfabe toplantısında, 29-30 Ağustos 1928 Dolmabahçe.

Şafak söküyordu. Doğacak güneş 30 Ağustos sabahının güneşi idi. Bütün İstanbul, bu büyük zafer hazırlıklarını tamamlamıştı...

Hep birden kalkıldı. Atatürk’ü, Türk yurdunu ve Türk ulusunu kurtaran en büyük zaferin yıldönümünü kutluyorduk.

Ulu Önder, kutlamaları – derinlere bakan gözlerinin dalgınlığı içinde - dinledi, dinledi:

- Bu zaferi kazanan ben değilim, dedi. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların her birinin adını Kocatepe sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat hepsinin ortak bir adı vardır: Türk Askeri.

Kutlamalarınızı onların adına kabul ediyorum.

(Kemal ARIBURNU, Atatürk, Anekdotlar, Anılar)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın

Çevrimdışı MAHMUTOĞLU

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 4219
  • Rep Puanı: +62/-0
  • GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA
Ynt: Anılarla Atatürk
« Yanıtla #12 : Mart 14, 2010, 06:46:09 ÖS »
MİLLETE GÜVENİ
 
Atatürk, “Özgürlüğün olmadığı yerde ölüm ve yokoluş vardır. Bütün gelişmelerin anası özgürlüktür.” sözünü söylerken bu duygu ve düşüncesinin kaynağını mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milletinden aldığını çok iyi bilmekteydi. O, özgürlükleri için ölümü göze alabilen ulusların asla tutsak edilemeyeceğine inanmakta, Türk milletinin de bu özelliğinden dolayı sonsuza kadar özgür ve bağımsız kalacağını düşünmekteydi. Aşağıdaki anekdot Atatürk’ün Türk ulusundaki özgürlük tutkusuna olan güvenini yansıtması açısından güzel bir örnektir.

Bir gün müslüman memleketlerden birinde (Mısır’da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal’i görmeye gelmişti. Kendisine:

- Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz? diye sordu.

Olabilecek bir şey değildi, ama, insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:

- Yarım milyonun bu uğurda ölür mü? diye sordu.

Adamcağız yüzüme baka kaldı:

- Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya... dedi.

- Benimle olmaz, beyefendi hazretleri yalnız benimle olmaz. Ne zaman halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse o vakit gelip beni ararsınız.

(Falih Rıfkı ATAY, Çankaya)
Hamsi küçük bir balık, sakın ha aldanmayın, soyu çok kalabalık, yan göz ile bakmayın