Bir şairin dilinde kalan son mısra gibisin mabedimde,
sarfetmeye korkuyorum seni..
kalemimde kurumaya yüz tutmuş son mürekkep gibi
ne yazsam olmuyor,
sana kuracak cümle bulamıyorum,
hiç biri seni en güzel anlatamıyor..
El değmemiş gün gibi saf masumane gülüşlerin düşlerimde..
Bir tutam gül gibi saklıyorum seni,
yangınını.. yaşanmışlıkları..
Tatlı ve serin bir rüzgar, bir eylül akşamı gibisin
hala damarlarımda..
Bitmeyen kokun, dinmeyen hasretinle bekliyorsun
hafızamın derinliklerinde..
Ne zaman dokunsam kızılca kıyamet kopuyor yüreğimde,
feryadım göklere değiyor ve acıyor en masumum yüreğim..
Ardın sıra dökülmüş anılar,
saçılmış hayatımın her yanına, geçmişin izleri..
Uzatmaya korkuyorum ellerimi,
avuçlarımın boş kalmasından gidememekten korkuyorum..
Gecenin karanlığı çöküyor üzerime,
bu günde geceye kavuşurken benim payıma düşen yalnızlık,
sensizlık ve hatıran..
Bitmeyen tükenmeyen hatıran,
hergün varlığını hissettiren acın ve gidemediğim
terkedemediğim içimdeki sen..
Tarifin olmuyor..
Dilimde takılı bir hece ve artık anlatmaya,
tekrar konuşmaya değermi değmez mi bilmiyecek kadar ince bir düş..
Her gidiş yeni bir başlangıcı imzalar,
bu yolu sen cizdin, sen imzaladın bana..
Sen yolcu ettin beni.. Sen verdin yüreğimi elime..
Gidiyorum bildiğim herşeyi unutarak,
iki kişi gidiyorum seninle gidiyorum..
Yüreği avuçunda gidiyorum
Ben ve yüreğimdeki sen..
KENDİ ÇALIŞMAM