Gönderen Konu: Avrupa'nın En Obez Ülkesi Olmaya Doğru...  (Okunma sayısı 615 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı CaRPe_DieM

  • *V*İ*P*
  • ******
  • İleti: 506
  • Rep Puanı: +10/-0
Avrupa'nın En Obez Ülkesi Olmaya Doğru...
« : Ekim 07, 2009, 08:24:41 ÖS »
Obezitenin salgın gibi yayılması Avrupa’nın neredeyse en obez ülkesi olmamıza yol açtı. Yapılan çeşitli araştırmalar, obezitenin Türkiye için ciddi sorun haline geldiğini gösteriyor.


Öyle ki 30 yaş üzerindeki kadınların yüzde 21’inin, erkeklerin ise yüzde 43’ünün obez olduğunu; ülkemiz nüfusunun ise yüzde 20- 25’inin (yaklaşık 15 milyon kişinin) açık ifade ile obez olduğunu bu araştırmalar ürkütücü bir biçimde ortaya koyuyor. Dünya Sağlık Örgütü, dünyada 400 milyonun üzerinde obez bulunduğunu, bu sayının 2015 yılına kadar şayet tedbir alınmazsa 700 milyonu aşacağını da bildiriyor. Durum ülkemiz ve dünyamız açısından pek de iç açıcı gözükmüyor, karamsar bir durumla karşı karşıyayız.

Obezite, tanım olarak, insan vücudunda yağ hücrelerinde depolanan doğal enerji rezervlerinin ciddi risk oluşturacak düzeyde artmasıdır. İnsanlarda vücut fazlalığının değerlendirilmesi için en yaygın kabul edilmiş parametre vücut kitle endeksidir; halk dilinde vücut ağırlığının boya oranı olarak ifade edilir.

Midede başlayan, sırasıyla vücudun bütün organlarını ele geçiren, beyinsel fonksiyonlarımıza kadar insan vücudunu etkisine alabilen obezite kalp, diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi, eklem hastalıkları, safra kesesi, pankreas hastalıkları, Alzheimer, psikiyatrik bozukluklar, depresyon, sosyal problemler ve kansere varana kadar daha birçok hastalığa ve rahatsızlığa sebep olmaktadır. Sebep olduğu bu büyük sağlık riskleri nedeni ile gerek bireylere gerekse toplumlara büyük bedeller ödetmektedir.

Avrupa’nın en obez ülkesi olmaya doğru kararlı adımlarla yürüyen Türkiye, obezite ile savaşta ne yapıyor?

Sağlık Bakanlığı geçen sene “Türkiye Obeziteyle Mücadele Programı ve Ulusal Eylem Planı Taslağı”nı hazırladığını açıklamıştı. Açıklanan planın ana hatları ise şunlardı: Ulusal boyutta bir “Obezite ile Mücadele Danışma Kurulu” oluşturulacak; ülke genelinde okul ve işyerlerinde sağlıklı besinlere erişim imkânlarının sağlanmasına yönelik gerekli yasal düzenlemeler yapılacak; toplumun sağlıklı beslenmesi için temel besinlerin yanı sıra, lif içeriği yüksek buğday, çavdar ve yulaf unlarından üretilen ekmek çeşitlerinin KDV’leri azaltılacak; yaş, cinsiyet, bölge ve sosyoekonomik düzeye göre kilo ve obezite sıklığı belirlenecek; 2010 yılına kadar toplum genelinde obezite ve sağlık riskleri konusunda farkındalık yaratılması için çalışılacak; topluma sağlıklı, geleneksel gıdalarla beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının kazandırılması; toplumda obezite riskinin azaltılması için ülke genelinde “Beslenme Başöğretmeni” statüsünün oluşturulması; 2012’ye kadar okullardaki fiziksel aktivite imkânları yüzde 50 arttırılarak beslenme hizmetlerinde yüzde 80 oranında standardizasyon sağlanması; beden eğitimi derslerinin süresinin arttırılması; çocukluk ve ergenlik döneminde sıkça tüketilen, obezite açısından risk oluşturan yiyecek/içeceklerin okul ve dershanelerdeki tüketimi sınırlandırılacak; sosyoekonomik düzeyi düşük bölgelerde ücretsiz taze sebze-meyve ve süt dağıtılması; çalışanlara yönelik önlemler çerçevesinde, 500’den fazla çalışanı olan işyerlerine spor merkezi kurulması, buralarda uzmanlarca eğitim programları yürütülmesi planlanmıştı.

Bunların yanı sıra, gıdalara yönelik düzenlemeler kapsamında, tüketicilerin sağlıklı besin seçimine yönlendirilmesi amacıyla uluslararası yaklaşımlar dikkate alınarak yağ, şeker, enerji miktarı düşük gıda ve içeceklerin diğer ürünlerden ayırt edilebilmesi için etiketlerde özel renkli işaretler (trafik lambası sistemi gibi) bulundurulmasına geçilecekti. Yine 2012 yılına kadar reklam ve tanıtıcı faaliyetlerle ilgili yasal düzenlemeler güncellenecek, çocuklara yönelik reklamlarda istismar önlenecek, toplumu yanıltıcı ve bilimsel kanıta dayalı olmayan haberler yayımlanmayacaktı.

Bunların ne kadarı gerçekleştirildi bilemiyoruz; bildiğimiz henüz somut bir adım atılamadı ya da yapılanlar iyi duyurulamadı. Her iki durumda da konuya yeterince önem verilmediği ortada. Bugün dünyanın süper gücü ABD’nin karşısında çaresiz kaldığı obezite belasını hafife almak çok büyük bir hata olur. Obezite gerek bireye gerekse topluma verdiği zarar açısından sigaradan hiç de aşağı kalmamaktadır, en az onun kadar yaygın ve uygulamada etkili bir kampanyayla mücadele gerekmektedir.

Devletin “obezite ile mücadele planı” bunlar gibi kökten, ulusal çözümlere muhtaçtır. Bu uygulamalar elbette ki ilk başta tıpkı sigarada olduğu gibi bazı üretici gruplarının güçlü lobisi ile karşı karşıya kalacaktır, ancak hiçbir ticari grubun menfaati, çıkarı toplumsal sağlığımızın ve bunun doğuracağı maddi ve manevi bedellerin önünde tutulamaz.