Gönderen Konu: –•(Mor salkımlı ev)•–  (Okunma sayısı 2091 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı §iyahinci

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 20028
  • Rep Puanı: +434/-11
  • Denizin en nadide armağanı!..
–•(Mor salkımlı ev)•–
« : Nisan 22, 2008, 09:55:52 ÖÖ »


Kitabın Adı: MOR SALKIMLI EV
Kitabın Yazarı: Halide Edip ADIVAR
Yayınevi : Özgür Yayınları
Basım Yılı : 1996
Sayfa Sayısı : 304
Kitap Konusu: “Mor Salkımlı Ev” yakın tarihimizin ruh iklimini anlamak, kavramak ve o iklimde yaşamak açısından eşsiz bir anı kitabıdır.
Burada Halide Edib, kendi çocukluğunu, yetişme yıllarını, ilk yazılarını, ilk evliliğini, eşinden ayrılışını, Millî Mücdele’ye hangi sebeplerle başlandığını kaleme getirirken; bir yandan da İmparatorluğun son dönem peyzajını çizer.
Bu eser, ‘hürriyet imtihanı’ndan kimbilir kaç kez alnının akıyla geçmiş bir yazarın, o hürriyet imtihanına savruluş çağını dile getirmektedir.

Kitap Özeti:

Her insana var olduğunu,yaşadığını idrak ettiren farklı farklı olaylar vardır. Nasıl bir şimşek çakınca karanlık birden aydınlanıyorsa ,hafızamızda da bazı olaylar sonucunda bir canlanma oluyor.Bu küçük kızın hafızasında çakan şimşekler çok erken başlar.
Hafızasında hayat, kendini koyda başladığı ilk devrin olsa unutamayacağı zemini,Beşiktaş’ta doğduğu evde başlamıştır.Evin kendisi ,çocuğun hafızasında mor salkımlı ev yaftasını taşır.
Acaba ilk varlığını idrak ettiren sahne kaç yaşında meydana gelmiştir?Galiba dört yaşından önce olmalı.Sebebi,bu devirde hafızasında çakan şimşeklerin aydınlattığı sahnelerde zaman zaman anneside görünür.Ancak kız annesine zaten üç ile dört yaşlarında kaybetmiştir.
Bu evdeki başka başka hatıralardan biriside gece ziyaretleri ve
Hamam kapısı vuruldu
İçeride meclis kuruldu
Fehimem düştü bayıldım….
diye İstanbul’da o zaman söylenen halk türküsünü dinlerken her zaman minderde uyuyup kalmasıdır.
Bir gün horoz şiirini söylemek için masaya tırmanırken,etrafındaki eşyanın salıntısı o kadar şiddetlendi,başı o kadar fazla döndü ki;bunun farkına varan Eleni onu kucağına alarak evine götürdü,Teşhis sonunda kız Mor Salkımlı Eve geldi.Bundan sonra küçük hikayesi artık benim oluyordu.
Evlilik hayatıma gelince,onu anlatabileceğim kadar kısa keseceğim.Babam bir dairesini bize vermişti,sultan tepesindeki,burada salih zeki’nin birinci oğluda bizim yanımızda idi.
İçine kapanık bir kişiliğe sahipti.Bu sebeple olması gerek Makedonya’daki siyasi depremlerden ,gerekse yeni bir rejim hazırlayan hareketlerden haberdar değildi.Bu 1907 sensinde rast gelmekteydi.1908’de tekrar Burgaz’a gittiğim zaman meşrutiyet ilan edilmişti 24 temmuz ‘da.Meşrutiyet ilan edildiği gün,mor salkımlı evin Burgaz’daki geniş sofrasında ,bizde misafir olan Peyker(Hala) ve eşi Hamdi efendi ile oturuyorduk. Oğulları Genç Türk hareketine karışmış ve memleket haricine kaçmak zorunda olmuştu.
Daha sonra Amerikalı dostlar beni bir zaman için memleket haricine çıkmamı istediler.İşte bu suretle 1909 irtica hareketlerinin tam ortasında iki küçücük yavrumla Mısır’a gittim.
Nihayet balkan harbi geldi kapıya dayandı.O harp içinde

Bu devir içine Türk Ocağı, Ziya Gökalp ile yakından tanışmak, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hamdullah Suphi vesaire de girer.
1911’de Türk Ocağı açılmış.1924’e kadar ilk prensiplerini az çok muhafaza etmiştir.En hareketli ve faal zamanı Hamdullah Supi’nin reyis olduğu devreye tesadüf etmektedir.
1913 ile 1915 yılları arasında, ittihatçılar, memleketteki yapıcı faaliyetlerini kaybeder.Doğru ve yanlış birçok tecrübeleri onlarda da idare kabiliyetini yükseltmiş ve sonraki inkılaplarının temelini atmışlardır.
İnsanlar için birbirini anlamak, sulh içinde beraber yaşamak herhalde şu ve yahut bu esasa dayanmak, şu ve yahut bu idale saklanmakla dahi mümkün olmuyor.
Burada hep Kant’ın bir sözünü hatırlarım:
1914-1916 yıllarını , sadece bizim için değil, bütün dünya için en büyük hadisesi Birinci Dünya Harbidir.
Merhum Ahmet Ağaoğlu Bey’e göre milliyet:Din, dil, ırk ve anayasa idi.
Derhal toplantı bunların hangisinin başta geldiğine dair çok hareketli bir münakaşaya girişti.Gelibolu’ya muhareceti ortaya çıktı.Bütün bunların doğurduğu münakaşalar zıt fikir ve temayüllerden de burada bahsedecek değilim.Çünkü fikirlerine iştirak etmediklerim arasında samimiyet ve millet aşkına hürmet ettiklerimde vardır.
Bu günler benim için Suriye ve Arap diyarına hoca ve maarifçi olarak gitmemle sona erdi.
Lüblan’lı dostlarımızın ziyareti ve o münasebetle yapılan muhabbet gösterisi olanların diyarı ve halkı hakkında hafızanda yer almış olan acı, tatlı bütün intibaları canlandırdı.Tatlı dediğim zaman sakın Arap diyarına mahsus dünyaca meşhur tatlılarını kastettiğimi ve bazı gazetecilerin romantik, fakat çirkin bir tarzda Cemal Paşanın kudretine dayanarak o diyarda keyif sürdüğüme sanmayın.Çünkü Suriye ve Lübnan’da geçen hizmet yıllarım baştanbaşa en derin ıstırap ve meşakkat içinde geçmiştir.Şikayetçi değilim, çünkü gerçi her zaman <Çiğnerim, çiğnerim,hakkı tutar kaldırırım>iddiasında bulunamam.Fakat her zaman, herhangi şart içinde ıstırap çekenlere kalbim ve kollarım açıktır.Ve ben Arap diyarına, bilhassa en çok aralarında kaldığım Lübnan’a acı günlerinde gittim.Ve insan takatinin tahammülü derecesinde de kendi mahdut sahamda onların dertlerine ortak oldum.
Bütün o geçen günleri işte, Lübnanlı misafirlerimin resimlerini gazetelerde gördüğüm zaman yaşadım.

Suriye’den bir süre sonra ayrılmıştım.Fakat 1917 yılının Eylül ayında vaadimi yerine getirerek,bir sene için tekrar Suriye’ye döndüm.Hocaların birinci sene gösterdikleri gayret,kudret ve fedakarlık sayesinde,açtığımı mekteplerde ikinci sene tedrisat kolaylıkla devam etti.
Benim aziz dostum Selim Sabit her defasında gözlerinde yaşla dinlerdi.Bana diyordu.Selim Sabit’ten 1921’de Ankara’da bir mektup aldım.manasını en iyi ifade edecek bir yazıya on altın vereceğini Beyrut’ta ilan ettiğini yazıyordu.İkinci bir mektup daha aldım,içi resim doluydu.Sulu boya ile yapılmış bir Arap diyarı,bütün hurmaları,kumları,çadırları ve muzları o kadar güzel resmedilmişti ki… Cevap vermeye vakit bulmadan ölüm haberini almıştım.
Küçük aktörleri bir gece,bir kamyona doldurup Ayin Tura’ya götürdük.Oranın çocuk bandosu her Cuma Der-Nasıra’ya7 gelir konser verirdi. Şimdi buna mukabele etmek zamanı gelmişti.
Marangozhaneyi boşalttık, ikisini bir sahneye koyduk, küçük aktörler oynadılar, söylediler, Ayin Tura’yı eğlendirdiler.
Martın dördünde Küçük Cemal Paşa’nın gösterdiği nezaket ve yardımıyla, Ayin Tura müstesna, diğer mekteplerimizin hocalarıyla hareket ederken, samimi vedalar arasına biraz da göz yaşları karıştı.
Allah’a ısmarladık Lübnan ve gelip geçtiğim Arap Diyarı!…
Eskiden yeterdim kendime,
Artardım bile..
Şimdi ne yapsam nafile! ...
Ve
Kim demiş 'can eskimez' diye
Bu can tedirgin tende,
Can da eskimiş
Ben de..


Çevrimdışı *Laz kızı*

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
  • Co-Admin
  • *
  • İleti: 36918
  • Rep Puanı: +616/-19
  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
Ynt: –•(Mor salkımlı ev)•–
« Yanıtla #1 : Nisan 22, 2008, 10:11:35 ÖÖ »
orta okulda yılık ödevimdi bu kitap çok güzeldir..yüreğine sağlık incim.. :alkş:
"İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara Faydalı Olandır." Hz.Muhammed (S.A.V)..!!!"

Çevrimdışı §iyahinci

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 20028
  • Rep Puanı: +434/-11
  • Denizin en nadide armağanı!..
Ynt: –•(Mor salkımlı ev)•–
« Yanıtla #2 : Nisan 22, 2008, 10:21:02 ÖÖ »
orta okulda yılık ödevimdi bu kitap çok güzeldir..yüreğine sağlık incim.. :alkş:

Vayy süper ozaman rica ederim canım :)
Eskiden yeterdim kendime,
Artardım bile..
Şimdi ne yapsam nafile! ...
Ve
Kim demiş 'can eskimez' diye
Bu can tedirgin tende,
Can da eskimiş
Ben de..


Çevrimdışı xardas

  • Forumun Gülü
  • *
  • İleti: 7294
  • Rep Puanı: +145/-10
  • ••Sessiz Sedasız••
Ynt: –•(Mor salkımlı ev)•–
« Yanıtla #3 : Nisan 22, 2008, 12:37:35 ÖS »
cok güzel bir kitap. okumustum daha önce.. teşkkrler siyahinci

Çevrimdışı §iyahinci

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 20028
  • Rep Puanı: +434/-11
  • Denizin en nadide armağanı!..
Ynt: –•(Mor salkımlı ev)•–
« Yanıtla #4 : Nisan 27, 2008, 10:13:12 ÖS »
Rica ederim canım xardaşım  \)
Eskiden yeterdim kendime,
Artardım bile..
Şimdi ne yapsam nafile! ...
Ve
Kim demiş 'can eskimez' diye
Bu can tedirgin tende,
Can da eskimiş
Ben de..