Gönderen Konu: Türk Diplomasi Tarihine Geçen Restler  (Okunma sayısı 752 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı @sen@

  • Moderator
  • *
  • İleti: 4979
  • Rep Puanı: +100/-0
Türk Diplomasi Tarihine Geçen Restler
« : Kasım 04, 2010, 07:54:53 ÖS »
Erdoğan'ın Davos olay olan resti hepimizin milli gururunu okşadı. Peki diplomasi tarihimizde buna benzer çıkışlar var mı?

*Şehzade Yusuf İzzettin 1910'da VII. Edward'ın cenaze töreninde hangi devlet başkanının arkasından yürümek istemedi?

*İsmet Paşa Lozan'da oturacağı koltuğun diğerlerinden küçük olduğunu görünce ne yaptı?

*II. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında Ruslar Dışişleri Bakanımız Şükrü Saracoğlu'yla nasıl boğuştu?

*Büyükelçi Orhan Eralp BM toplantısında Kıbrıs Rum Kesimi'ne nasıl seslendi?

SARACOĞLU'NUN MOLOTOV VE STALIN'LE İMTİHANI

1 Eylül günü Alman ordularının Polonya'ya girmesiyle II. Dünya Savaşı fiilen başladı. 3 Eylül'de İngiltere ve Fransa Almanya'ya savaş ilan etti. Büyük savaş tüm Avrupa'yı sarmaya başlamıştı. Sovyet Rusya Almanlar ile bir saldırmazlık paktı imzalamıştı. Tam olarak hangi tarafta olduğu belli değildi ama en azından Almanların şimdilik karşısında olmayacağı belliydi. Peki Türkiye bu durumda Sovyetler'le ne yapacaktı? Müzakere hazırlıklarına başlandı. Zaten 9 Temmuz'da Moskova'ya bildirilen projede Karadeniz ve Boğazlar bölgesinde savaşı doğurabilecek bir saldırı karşısında Türkiye ve Sovyetler Birliği'nin fiilen işbirliği yapacağını öngörüyorlardı. Ayrıca imzalanacak bir Türk-Sovyet antlaşmasına İngiliz-Fransız çekincesi konacaktı.

Bütün bu gelişmeler üzerine 15 Eylül'de Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu Moskova'ya davet edildi. İki gün süren gemi yolculuğunun ardından Sovyet Rusya'nın liman kenti Odessa'ya gece yarısı vardılar. Limanda birkaç alt düzey memur tarafından karşılandılar. Bu durum can sıkıcıydı ama asıl karşılamanın Moskova'da yapılacağı söylenerek durum Sovyet yetkililerce telafi edilmeye çalışıldı.

Spiridonova adındaki konukevinde ağırlandılar. Yabancı misafirlerin ağırlandığı bu bina eski yapı olmasına karşın zamanında birçok ünlü misafiri konuk etmişti. Üç günü aşan yol tüm heyeti fazlasıyla yormuştu. Odalarına çekildiler.
Saracoğlu da üstünü değiştirip yatağa uzandı ama bırakın uyumayı düzgün bir şekilde yatmak bile mümkün değildi. Kamburu çıkmış yatağın içinde toplanan pamuklar eni konu tepecikler oluşturmuştu. Saracoğlu burada uyunmaz diyerek odadan çıkıp Feridun Cemal'in odasının kapısını çaldı.

Bir yandan da söyleniyordu:
- İlk andan itibaren bizi bıktırmaya bezdirmeye çalışıyorlar. Benim yatağın halini bir görsen.
- Efendim benimki de iyi değil. Ama isterseniz siz bu odaya buyurun.
- Hayır ben şuradaki koltukta kıvrılıp uyumaya çalışacağım. Eğer uyuyamazsam bakarız bir çaresine.
Ruslar psikolojik savaşı başlatmışlardı.

***

Ertesi gün ikili görüşmelere geçildi.
Sovyet Hariciye Komiseri Molotov toplantı sırasında aniden Saracoğlu'nun önüne bir kağıt uzattı. Saracoğlu kağıdı eline almadan 'Nedir bu' diye sordu. Molotov Montreux Anlaşması'ndaki bazı maddelerin tadiline ilişkin bir düzenleme olduğunu söyledi. Türkiye'nin Montreux anlaşmasıyla kazandığı hakları Ruslar'la paylaşmasını öngörüyorlardı. Saracoğlu böyle bir düzenlemeyi konuşmanın gereksiz olduğunu belirterek kağıdı eline dahi almadı:
- Böyle bir teklifi kabul etmemiz mümkün değildir.
Molotov Saracoğlu'nun kararlı tutumu karşısında biraz şaşırsa da hamlesini sürdürdü:
- Bu kararınızı Ankara'ya sormadan mı vereceksiniz?
- Evet. Ankara'ya sormaya gerek yoktur. Yetkim bunu burada reddetmeye yeterlidir!
Artık her şey Stalin'le yapılacak görüşmeye kalmıştı.

***

Ertesi sabah Molotov'la yapılacak görüşme ani bir kararla ertelendi. Molotov Alman Hariciye Vekili Ribbentrop'u kabul edeceğini söyleyerek Saracoğlu'ndan özür diledi. Ve görüşmelerini bir gün sonraya ertelemeyi teklif etti. Alman
Dışişleri Bakanı'nın bu ani ziyaretinin bir sebebi de Türkiye'nin bir gün önce Türk-Fransız-İngiliz ortak metnini paraf ettiğinin duyulmasıydı. Gerçi anlaşmaya son şekli verilmemiş ve askeri stratejik birçok konu henüz boşlukta bırakılmıştı ama yine de Türkiye Dışişleri Bakanı'na yapılan Sovyet teklifine bu parafla karşılık vermeyi planlamıştı.
Tam bir satranç maçı onanıyordu.

Saracoğlu Alman Dışişleri Bakanı'nın gelişini ve kendi programlarının ertelendiğini duyduğunda öfkeden çılgına dönmüştü:
- Ne yaptıklarını sanıyor bunlar! Çocuk oyuncağı mı bu!
Öfkeyle kaldıkları konukevinin salonunda bir aşağı bir yukarı turlamaya başladı.
'Yoo anladım. Bunların niyeti bizi bıktırmak sinirlerimizi altüst etmek. Ama öyle yağma yok. Direneceğiz! Hemen Paşa'yla konuşmamız lazım' diyerek Moskova Elçiliği'ne doğru harekete geçti. İsmet Paşa ile yapılan şifreli telsiz konuşmasında durumu olduğu gibi anlattı. Paşa durumun nezaketsiz bir davranış olduğunu anladığını ancak her ne olursa olsun beklemek gerektiğini söyledi.

Saracoğlu da bunu tahmin etmişti zaten. Mecburen bekleyeceklerdi.

Ruslar resmi temas olmayacak bu günde Türk heyetine bir program hazırlamayı da ihmal etmediler. Sovyet Hariciyesi'nde protokol şef yardımcısı olan Pontikov Türk heyetine mihmandarlık yapacaktı. İlk günün programında önce bir tarım sergisi vardı. Sovyetler'de üretilen tarım ürünleri ve hayvancılıkla ilgili ayrıntılı bilgi verildi. Akşam ise Bolşoy Balesi'nde yer ayrılmıştı. Gönülsüz olarak baleye gittiler. Ancak akılları Rus-Alman görüşmesindeydi.
Asıl can sıkıcı haber ertesi gün ortaya çıktı. Sovyet-Alman anlaşması imzalanmıştı. Anlaşmada her iki ülkenin de birbirine gerek askeri gerekse ekonomik destek olacağı ve barışı sağlamak üzere ortak hareket edecekleri yazılıydı.
Herkes hem yanındakine hem de karşısındaki ülkeye durmadan mesaj veriyordu.

Rusların Türk heyetiyle yeniden görüşmek üzere verdikleri randevu tarihi 1 Ekim oldu. Bu kez görüşmelerde Devlet Başkanı Jozef Stalin de olacaktı. Akşam saatlerinde Kremlin Sarayı'nda yerini alan Türk heyetinde heyecan yüksekti. Bu kez kartların daha açık olacağı bir görüşme bekleniyordu ancak yine de zorlu geçeceği muhakkaktı.

Molotov ilk günkü görüşmelerde cebinde taşıdığı notu görüşmelerin başında yeniden masaya taşıdı. Boğazlarla ilgili taleplerini yineliyordu. Ayrıca Sovyetler Birliği'nin Bulgaristan ve Romanya'dan toprak talepleri konusunda Türkiye'nin tarafsız kalması isteniyordu.

Tabii bunları dile getiren Sovyet Hariciye Komiseri Molotov'du. Stalin iyi polisi oynuyordu. Bütün taleplerini Hariciye Komiseri'ne söyletiyor kendisi de iyimser ve yumuşak bir hava yaratmaya çalışarak denge yaratmaya çabalıyordu.
Stalin Molotov'un yeniden masaya taşıdığı notu aldı ilk defa görüyor gibi baştan sona okudu yüzünü buruşturdu ve 'Bu çok kötü yazılmış bunu geri çekiyorum' dedi. Türk tarafında tedbirli bir iyimserlik havası belirse de ilerleme henüz sağlanamamıştı. Stalin üçlü ittifakta yer alan Sovyet çekincesinin daha kalın çizgilerle belirtilmesini ve Türkiye'nin her ne koşulda olursa olsun Sovyetler'le savaşmamasını istiyordu. Ayrıca Romanya ve Yunanistan'a yapılacak saldırılarda Müttefiklerle beraber savaşa girme ilkesinin gözden geçirilmesini istiyordu.

Aslına bakılacak olursa Stalin'in talepleri çok ağır değildi. Ancak bu karar için Fransa ve İngiltere'ye de danışılması gerekliydi. Saracoğlu olumlu bir sonuç çıkmayabileceğini söylese de Stalin 'Deneyelim' dedi.
Saracoğlu kabul etti.

Durum Ankara'ya bildirilecek ve elçiler vasıtasıyla Müttefik ülkelerin görüşleri alınacaktı. Yorucu gün böylelikle sona ermiş 5.5 saatin sonunda Ankara'da merakla bekleyen İnönü'ye görüşmelerin raporu sunulduktan ve gelinen nokta aktarıldıktan sonra 'havayı' özetleyen bir cümle iletilmişti:

'Bugünkü temaslara görüşmeden ziyade boğuşma adı verilebilir!'
Saracoğlu'nun bu telgrafı aslında çok şeyi özetliyordu. Akşam kaldıkları
konukevine dönerken Feridun Cemal'e mırıldandı:
- Şu Rusların başı bir sıkışsa!.. Yemin ederim kalkıp zeybek oynayacağım.

İsterseniz Rum İmparatorluğu deyin
ORHAN Eralp deneyimli bir büyükelçimizdi. Milli mücadele kahramanlarımızdan Kazım Özalp'in yeğeniydi ne yazık ki dramatik bir intiharla yaşamına son verdi. Ama Eralp'i asıl unutulmaz kılan Birleşmiş Milletler'de yaptığı ünlü konuşmaydı. Kıbrıs Rumlarının 'Neden bizi tanımıyorsunuz? 150 BM üyesi ülke tanıdı' yollu sataşmalarına verdiği cevap hiç unutulmadı: 'Kıbrıs sorunu bir cebir denklemidir. Bu denklemin 'x'i de Türkiye'dir. Tüm dünya sizi tanısa bile Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez. Şimdi kendinize isterseniz 'Kıbrıs Rum imparatorluğu' bile diyebilirsiniz!'

Bulgar Kralı'nın arkasında yürümem!
VELİAHT Yusuf İzzeddin Efendi 1910'da VII. Edward'ın cenaze töreninde Osmanlı İmparatorluğu'nu temsil etmişti. Protokolce hazırlanan programa göre kendisinin Bulgar Kralı'nın arkasından yürüyeceğini gören Veliaht Yusuf İzzettin Efendi 'Ben burada Osmanlı İmparatorluğu'nu temsil ediyorum. Katiyen Bulgar Kralı'nın arkasından yürümem' diye dayatmıştı. Durum İngilizleri telaşa düşürmüş fakat ısrar karşısında Veliahtı Bulgar Kralı'nın önüne almaktan başka çare bulamamışlardı.

İsmet Paşa'dan koltuk salvosu
LOZAN Barış Konferansı'nın ilk günü toplantı Mont Benon Gazinosu'nda yapılacaktı. Türk delegasyonunu temsilen salona gelen İsmet İnönü karşılaştığı manzaraya hemen tepkisini gösterdi. Salonda kendisine öteki heyet başkanlarına göre daha küçük bir koltuk ayrıldığını gördü. Nedenini sordu. Aynı boyutta bir başka koltuk bulunmadığı yanıtını aldı. 'O takdirde bulunduğu zaman toplantıya girerim' dedi. Odasına çekildi. İnönü'nün bu ilginç tepkisi etkili oldu. Çok geçmeden Lord Curzon'unki gibi aynı boyutta bir koltuk bulunup yerine konuldu.
Zordur benimle yürümek. Bunu benimle yola çıkanlar bilir, hepsi yarı yolda gittiler. Suç kimde? Ben zoru seviyorum, onlar sevmiyor. Yapacak bi şey yok. Suçum var mı? Tabi ki var. 'Zor yola, kolay kişilerle çıkmak en büyük hatam'.


Çevrimdışı verdena

  • Süper Moderatör
  • *
  • İleti: 4544
  • Rep Puanı: +70/-1
Ynt: Türk Diplomasi Tarihine Geçen Restler
« Yanıtla #1 : Kasım 04, 2010, 08:03:25 ÖS »
valla rum ipratorluğuna bayıldım hakkaten güzelmiş :)

emeğine sağlık. teşekkürler

Bugünlerde Hiç Çıkmıyorsun Aklımdan
Yüzümü Sarmış Pembe Bir Hüzün
Sanırsın Hep Sen Vardın Hayatımda...
                     

Çevrimdışı oflum_ts

  • Premium Üye
  • *******
  • İleti: 2376
  • Rep Puanı: +33/-0
  • KAĞITTAN SİLMEK GİBİ DEĞİLDİR KALPTEN SİLMEK
Ynt: Türk Diplomasi Tarihine Geçen Restler
« Yanıtla #2 : Kasım 04, 2010, 09:18:17 ÖS »
Kıbrıs sorunu bir cebir denklemidir. Bu denklemin 'x'i de Türkiye'dir. Tüm dünya sizi tanısa bile Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez. Şimdi kendinize isterseniz 'Kıbrıs Rum imparatorluğu' bile diyebilirsiniz!'

harika... teşekkürler asena..

desenenize tarih tekerrür etmiş... :D
Bitmeyen tükenmeyen hatıran,
hergün varlığını hissettiren acın ve gidemediğim
terkedemediğim içimdeki sen..
Tarifin olmuyor..
Dilimde takılı bir hece ve artık anlatmaya,
tekrar konuşmaya değermi değmez mi bilmiyecek kadar ince bir düş..

Çevrimdışı @sen@

  • Moderator
  • *
  • İleti: 4979
  • Rep Puanı: +100/-0
Ynt: Türk Diplomasi Tarihine Geçen Restler
« Yanıtla #3 : Kasım 04, 2010, 10:38:22 ÖS »
Rica ederim.
Zordur benimle yürümek. Bunu benimle yola çıkanlar bilir, hepsi yarı yolda gittiler. Suç kimde? Ben zoru seviyorum, onlar sevmiyor. Yapacak bi şey yok. Suçum var mı? Tabi ki var. 'Zor yola, kolay kişilerle çıkmak en büyük hatam'.