Koca Ragıp Paşa 18.yüzyılda 3. Osman ve 3. Mustafa Han dönemlerinde sadrazamlık yapmış, sert mizaçlı, cevval, zeki, muvaffak bir ademoğlu. Ee hem Osmanlı gibi yedi düvelin (evvelki ihtişamlı hal yitmeye başlasa dahi) tir tir titrediği bir imparatorluğun, padişahtan sonra gelen adamısın, hem fıtrat mucibince sert, zor bir er kişisin, hem edipsin, hem "sorsalar mağdurunu gaddar kendin gösterir", "şecaat arzederken merd-i kıpti sirkatin söyler" gibi bugün dillere peleseng olmuş darb-ı mesellerin sahibisin. Divanını okuyan binlerce genç var. Hal böyle iken refikası için Allah'tan sabır dilemekten gayrı yapılacak yok. Ve fekat ilahi adalet tecelli edecek, Cenabı Zül Celali Vel İkram dağına göre kar, kara göre kürek yaratacak ya, muhterem zevcesi de Koca Ragıp Paşadan pek tabii aşağı kalmıyor.
Rivayet olunur ki ey kâri, Koca Ragıp Paşa'nın edibe hanımının, ihtimal ki canına tak ettiği bir anda heccavlığı tutuyor ve Koca Ragıp Paşa'ya şu beyitle içini döküyor;
Bülbül ile hemdem olmuş bir gurabı naseza
Daim feryadı gurab eyler acayip bundadır
Koskoca Ragıp Paşa bu... Hiç altta kalır mı? Ne mümkün! Cevabı en az refikasının tarizi kadar hiciv dolu oluyor.
Güzelin hüsnü gibi hulguda gerektir yarına
Yoksa çok suret yaparlar kilise duvarına
Pek bir zarif, pek bir latif bu çekişme örneğini duyduğumda pek beğenmiş idim, paylaşayım istedim. Seviyesizliğin, edepsizliğin, basitliğin, yozlaşmanın beyaz cam vasıtasıyla hane içlerine kadar duhul ettiği şu ahir zamanda, böyle bir şerh düşmeye ne gerek vardı? İşte onu bilemiyorum.