Gönderen Konu: Macarlar Kanuni Sultan Süleyman'ı 'Kuzu' Sandılar  (Okunma sayısı 718 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı @sen@

  • Moderator
  • *
  • İleti: 4979
  • Rep Puanı: +100/-0
Macarlar Kanuni Sultan Süleyman'ı 'Kuzu' Sandılar
« : Ağustos 04, 2011, 06:02:37 ÖS »
BİR ELÇİYE ASLA KÖTÜ DAVRANMAYIN
 Macarlar Kanuni Sultan Süleyman'ı 'Kuzu' Sandılar
 1520'ler, Orta Avrupa

 
1512'den 1520'ye kadar sekiz yıl süren saltanatı sırasında Batı'ya, Avrupa'ya hiç
 sefer yapmamış olan Yavuz Sultan Selim Osmanlı'nın doğu ve güney sınırlarıyla
 uğraşmış, İran ve Mısır seferlerine çıkmıştı. Öldüğünde tam da Macaristan'a
 doğru bir sefere çıkmak üzereydi ve padişahın tuğları ilk kez Edirne kapısına
 konmuştu, yani ordu Avrupa'ya doğru yola çıkıyordu.
 Osmanlılarla büyük bir savaş olmadan geçen bu dönemde rahat bir nefes alan
 Avrupalılar uzaktan korkuyla seyrettikleri ve "aslan" gibi diye nitelendirdikleri
 Yavuz Sultan Selim ölüp de yerine oğlu Süleyman geçince "Osmanlı tahtına bir
 kuzu geçti", "Vahşi bir aslanın yerine tatlı bir kuzu geldi" diye raporlar yazdılar,
 sevindiler. Ancak bu "kuzu"nun dişlerini görmek için fazla beklemeyeceklerdi.
 Doğrusu Süleyman da başlangıçta Avrupalıların "kuzu" benzetmesine uygun
 tutumlar sergiledi. Önce babasının dize getirdiği doğu ülkeleriyle sorunlarını
 çözdü; İran mallarına konan boykotu kaldırırken İran'a çeşitli ödünler verdi.
 Selim'in halifelik unvanıyla birlikte Kahire'den İstanbul'a zorla getirttiği İslam
 alimlerinin memleketlerine dönmelerine izin verdi.
 O sıralarda Avrupa'nın en güçlü devleti olduğuna inanan kibirli Macaristan'a da
 elçi göndererek kendince sorunu barışçı yollardan çözmeyi denedi. Macarlar
 Osmanlılara vergi, yani haraç verirlerse Osmanlı saldırıları duracaktı. Ancak
 Macarlar Süleyman'ın gönderdiği elçinin burnunu ve kulaklarını keserek geri
 göndermek gafletinde bulundular. Nasıl olsa Osmanlı tahtında bir kuzu vardı!
 Bu davranışın bir savaşa yol açacağını elbette Macarlar da biliyordu ve bir
 yandan da Osmanlı saldırısına karşı Hıristiyan dünyasının desteğini almak için
 harekete geçtiler. Kutsal Roma İmparatorluğunun prensleri Worms'da
 toplanıyorlardı ve Hıristiyan Avrupa'yı tehdit eden İslam'a karşı güçlü bir ittifak
 oluşturmak için bu toplantı iyi bir fırsattı. Ancak Avrupa Hıristiyanlığı kendi
 içindeki sorunlarla meşguldü.
 V. Charles, reformcu din adamı Luther'i günahkar olmakla suçlamış ve prensler
 birbirine girmişti. Macarların İslam'a karşı hep birlikte mücadele etme çağrısına
 kulak verecek durumda değildiler. Bu durumda Macaristan Batı Avrupa ile
 Osmanlı arasında bir tampon devlet konumuna sürüklendi ve gerçekten de bir
 tampon gibi ezilmekten kurtulamadı.
 Böylece yalnız kalan Macarlar Süleyman'ın elçisinin burnu ve kulaklarına
 karşılık olarak önce Belgrat'tan oldular. Süleyman bir aylık bir kuşatmadan
 sonra Ağustos 1521'de güçlü Belgrat kalesini fethetti. Belgrat'ın düşmesi
 Macaristan'ın güney savunma hattının da çökmesi anlamına geliyordu. Ama bu
 daha başlangıçtı ve asıl savaş beş yıl sonra Mohaç'ta olacaktı.
 İran hükümdarı I. Tahmasp Macar Kralı II. Lajos ve Kutsal Roma İmparatoru V.
 Charles'a elçiler göndererek Osmanlılara karşı ittifak önerisinde bulundu.
 Doğudan ve Batıdan birlikte Osmanlıları sıkıştırırlarsa başarılı olabilirlerdi. Bu arada Macarlar da boş durmuyor Eflak ve Boğdan'da Osmanlılar aleyhinde bir
 takım tertipler düzenliyorlardı.
 Öncelikle Macaristan'ın üzerine yürümeye karar veren Kanuni Sultan
 Süleyman'ın sadrazamı İbrahim Paşa öncü birliklerle yola çıkarak bazı kaleleri
 ele geçirirken asıl ordu ise gelip Mohaç ovasında konakladı. Yaklaşık 100 bin
 kişiden oluşan Osmanlı ordusunun karşısına toparlayabildiği 20 bin kişilik bir
 kuvvetle çıkan Kral II. Lagos 130 yıl önce, 1396'da Niğbolu'da atalarının yaptığı
 savaş hatalarının hepsini tekrarlamak başarısını gösterdi!
 Bataklıkla nehir arasında ordugah kurarak hareket olanaklarını sınırladı.
 Osmanlı ordusunun sayıca çok üstün oluşunu dikkate alıp savaş arabalarını
 kullanarak bir savunma savaşına yönelmedi, ya da geri çekilip zaman kazanarak
 Bohemyalıların yetişmesini beklemedi. Sonunda Osmanlı ordusunun çok bilinen
 "Türk kıskacı"na düştü. İlk saldırıda geri çekilen hafif süvariler Macar ordusunu
 asıl kuvvetin içine çektiler ve üç yandan kuşatılan 20 bin kişilik ordu hemen
 tümüyle kılıçtan geçirildi veya arka taraftaki bataklıklarda boğuldu.
 Meydan savaşı iki saat kadar sürmüştü ve Kral II. Lagos da savaş alanında can
 verenlerin arasındaydı. Ayrıca iki başpiskopos ve beş piskopos da hayatını
 kaybetmişti. Savaşın ardından ilerleyerek Budin'i de alan Süleyman tüm
 Macaristan'ı yağmaladı ve 100 bin kadar esirle İstanbul'a döndü.
 Daha sonra 1541'de Macaristan'a büyük bir sefer daha yapan Süleyman orta ve
 güney Macaristan'ı Budin eyaleti haline getirerek tümüyle Osmanlılara
 bağlayacaktı.
 Kibir ve ileriyi düşünmeden yapılan budalalıklar Macaristan'a çok pahalıya mal
 olurken, Avrupalıların "kuzusu" Osmanlı İmparatorluğuna en görkemli dönemini
 yaşatacak ve yarım yüzyıla yaklaşan saltanatı sırasında ordunun başında 13
 büyük sefere çıkıp bunların hepsinden zaferle dönecekti. Ama birisi hariç; Malta
 adasını almak için 1556'da büyük bir donanma ile sefere çıkan "Muhteşem
 Süleyman" bu kez başarılı olamayacak ve utancından gemilerini Haliç'e gece
 vakti sokmak zorunda kalacaktı.
 Ve bunca zaferin sahibi, Macaristan'ı fethettikten sonra dönemin en güçlü devleti
 Avusturya'yı bile haraca bağlayan mağrur hükümdar, halkın Malta seferi ve
 kendisi hakkında ne konuştuğunu kulaklarıyla duymak için İstanbul'da tebdili
 kıyafetle dolaşacaktı...
Zordur benimle yürümek. Bunu benimle yola çıkanlar bilir, hepsi yarı yolda gittiler. Suç kimde? Ben zoru seviyorum, onlar sevmiyor. Yapacak bi şey yok. Suçum var mı? Tabi ki var. 'Zor yola, kolay kişilerle çıkmak en büyük hatam'.