Gönderen Konu: sohbet hakkıyla istifade nasıl olur  (Okunma sayısı 669 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı *Laz kızı*

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
  • Co-Admin
  • *
  • İleti: 36918
  • Rep Puanı: +616/-19
  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
sohbet hakkıyla istifade nasıl olur
« : Şubat 09, 2010, 03:39:43 ÖS »
Edeb; hâl, tavır ve davranış güzelliği demektir. Edeb, insanlara iyi muamelede bulunma mânâsını da ihtiva eder.

Edebin bizcesi, Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine tabi olmak ve O'nun örnek hayatına göre bir çizgi takip etmektir.

Eskiden tekye ve medreselerin kapısında "Edep ya Hû" yazılıydı. Bu gün de "insan yetiştiren ocaklar"ın başköşelerinde bu söz yer alır. Bu, "Ey insan edebe dikkat et!" demektir. Daha kapıdan girerken karşılaşılan böyle bir ikaz o dergâhların töresidir. Orada oturmanın, kalkmanın, yemenin, içmenin bir edebi vardır ama en önemlisi bütün gözlerin çevrildiği, gönüllerin odaklandığı "mürşid"e karşı takınılacak edebtir. O edeb, Kur'an'ın insanda görmek istediği bir özelliktir. Hazreti Mevlânâ'nın, "Efendi bil ki, Allah kelâmı olan Kur'ân âyet âyet edebtir. Akıldan sordum: 'İman nedir?' Akıl kalb kulağına 'iman edeptir' dedi." sözleriyle nazara verdiği hal, tavır ve söz güzelliğidir.

Mürid ve mürşid münasebetleri tasavvufta üzerinde en çok durulan meselelerdendir. Müridlerin mürşidlerine karşı koruyacakları edeb, sûfîlere göre edeblerin en önemlilerindendir. Çünkü hakiki bir mürşidden azami istifade O'na karşı takınılacak edebli tavırla doğru orantılıdır. Kur'an, "Ey iman edenler! Allah Resûlü'nün önüne geçmeyin; haddi aşmayın. Allah'tan korkun. Şüphesiz O, her şeyi işiten ve bilendir." (Hücurât, 49/1) ikazıyla Nebiler Sultanı'na karşı takınılacak edebli tavrı nazara vermektedir.

Bir sohbet meclisinde bulunma bahtiyarlığına eren kişi de orada bu edebe dikkat etmelidir. Çünkü o, orada bulunmakla bir irade ortaya koymuş, sohbetten meydana gelecek feyiz ve bereketin talibi olmuştur. Bu manada o bir "mürid"dir. Mürid için uygun olan, mürşidinin meclisinde sürekli sükût halinde bulunmasıdır. Efendimiz'in en yakın arkadaşı Hz. Ebûbekir'in "huzur"da, yanlış bir kelam ederim endişesiyle ağzında bir çakıl taşı tuttuğu rivayet edilir. Zaten kendisi de "Çoğu zaman Allah Resûlü'ne soru sormaya çekinir ve keşke bir bedevî gelse de bir şeyler sorsa diye beklerdik" buyurarak bu hususu dile getirmektedir.

Müridin "huzur"da dikkat edeceği bir diğer husus da kendince güzel bulduğu her kelamı söylemeye kalkışmamasıdır. Zira, "Yutmadan evvel çiğnemek neyse, konuşmadan evvel düşünmek de odur." Ancak mürşidinden izin ister veya o kendinden izin verirse o zaman konuşabilir.
Mürşidin huzurundaki mürid, bir deniz kenarına oturarak oradan kendisine sevk edilecek rızkı bekleyen kimseye benzer. Müridin can kulağı ile mürşidini dinlemeye ve onun bereketli sözlerinden manevi rızkını almaya yönelmesi onun iradesini kuvvetlendirir ve istediğini elde ettirir. Bu edep onun Allah'tan gelecek fazlını artırır. Kendi sözünü ve fikrini ifade etme gayreti ise onu manevi güzellikleri taleb etmekten ve daha fazlasına nail olmaktan alıkoyup kendini isbata yöneliktir ki bu, mürid için bir cinayettir.

Her aklına geleni ölçüp tartmadan sormak, mürşide karşı bir nezaketsizliktir. Hele o mürşidin daha önce defalarca anlattığı, kitaplarında ve sohbetlerinde yer alan bir meseleyi tekrar tekrar sormak, istifadeye mani hususlardandır. Mürid, "huzur"da sürekli temkin murakabesinde bulunmalıdır. Soru sorma imkânı elde eder veya kendisine mürşid tarafından bir soru sorulursa ses tonunu ve beden dilini çok iyi ayarlamalı, maksadını en kısa ve en veciz ifadelerle ifade etmeye çalışmalıdır. Sohbette anlatılan hakikatlerin, birinci muhatabının kendisi olduğunu düşünmeli, iltifatları başkalarına vermeli, zemleri, sitemleri ve te'dipleri kendi üzerine almalıdır. "Ben bu sohbeti başkalarına nasıl anlatırım" düşüncesinden önce, "Burada bana neler söylendi" muhasebesi daha önemlidir. "Huzur"da mümkün olduğunca diz üstü oturmak, huzurun insibağından istifade etmek maksadıyla aklı, kalbi, ruhu ve bütün duyguları mürşide yönlendirmek de mürşide karşı gözetilecek âdabtandır. Mürid, mürşidini dinlerken gözlerinin içine bakmalı, zihninden, kalbinden huzurun nezaketine muhalif yanlış duygu ve düşünceler geçirmemelidir. Başında uçmaya hazır bir kuş varmışçasına dikkatli ve titiz davranmalıdır.

Sohbetten ve mürşidden istifadesi, imanıyla doğru orantılıdır. "Teveccüh, teveccühü doğrurur" sözünün bir manası da bu olsa gerektir. Mürşide hangi nazarla bakıyor, anlattıklarına ne kadar değer veriyorsa, müridin kalbi ve ruhu o meclisten o kadar istifade eder.

Süleyman Sargın
"İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara Faydalı Olandır." Hz.Muhammed (S.A.V)..!!!"