Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük karar organı Divan-ı Hümayun idi. Üç
kıtaya yayılan imparatorluk, Topkapı Sarayı'nda bulunan Kubbealtı'ndaki
Divan-ı Hümayun toplantılarıyla yönetilirdi
1.Divan-ı Hümayun nasıl kuruldu?
Bazı Osmanlı tarihleri, Osman Gazi'nin zaman zaman "Divan" topladığını
söyler. Ancak bunlar muhtemelen aşiret yönetimindeki toplantılardan
birisiydi. Üyeleri ve toplanma şekli belirlenmiş Divan-ı Hümayun değildi.
Orhan Gazi devrinde, devlet idaresinde "vezir" adı verilen bir görevlinin
ortaya çıkmasından sonra, Divan-ı Hümayun örgütlenmesi de gerçekleşti.
Aşıkpaşazade Tarihi, devlet adamlarının Divan toplantılarına burmalı
dülbend, yani bir çeşit sarıkla katıldıklarını yazar. Bu da Divan'ın belli
Orhan Gazi döneminde kurulduktan sonra, devletin büyümesine paralel olarak
gelişimini sürdürüp, Fatih Sultan Mehmed zamanında klasik halini aldı.
2.Fatih devrinde Divan'da ne değişiklik oldu?
Fatih devrine kadar, Divan-ı Hümayun bizzat padişahların başkanlığında, bu
tarihten sonra da veziriazamın riyasetinde toplandı. Padişah, Divan
başkanlığını bıraktı.
Bu değişim, Fetih'ten sonra, Roma'nın İmparatorluk, İslâm devletlerinin
Sultanlık ve Türklerin Hakanlık geleneklerini Fatih'in kendi kişiliğinde
birleştirme fikrinin sonucuydu.
3.Divan'a kimler katılırdı?
Fatih'in devletin idari teşkilat ve teşrifatında, yani protokolünde meydana
getirdiği büyük yapısal değişim neticesinde, yeni bir çehreye kavuşan
Divan-ı Hümayun'a katılanlar, iki ana gruba ayrılmaktaydı:
Erkân-ı erbaa ismiyle anılan ve başta sadrazam olmak üzere, vezirler,
kazaskerler, defterdarlar ile nişancıdan oluşan ilk zümre Divan'ın aslı
olup, orada fikir beyan etme ve karar verme yetkisine sahiptiler.
Bu asli üyelerin arasına bazı görevliler de şartlı olarak dâhil
olabilmekteydi. Bunlardan yeniçeri ağaları, vezir rütbesinde iseler,
Divan'a katılabilirlerdi.
Üzerinde vezirlik payesi de bulunan kaptanıderyalar da İstanbul'da
bulundukları zaman Divan toplantısına iştirak ederlerdi.
Beylerbeyilerden herhangi birisi İstanbul'da iken, aynı şekilde Divan'a
katılma hakkına sahipti. Ancak 18. Yüzyıl'dan itibaren, beylerbeyi
makamında bulunanlar Divan toplantılarına katılmadılar.
Divan-ı Hümayun'un asli üyesi olmadığı halde toplantılara katılanlar ise,
maiyetinde Divan bürokrasini yürüten bir kâtipler zümresi bulunduğu halde
reisülküttap, büyük ve küçük tezkireciler, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası,
teşrifatçı, asesbaşı, subaşı gibi görevlilerdi.
Divan-ı Hümayun hizmetkârları diye anılan bu gruptakiler, sadece
hizmetlerini yaparlar ve asli üyelerin aksine, toplantı müddetince ayakta
beklerlerdi,
4.Divan ne zaman toplanırdı?
Orhan Bey zamanından Fatih zamanına kadar Divan-ı Hümayun, genellikle
haftanın hemen her günü sabah namazından sonra toplanıp, öğlene kadar
çalışmaktaydı.
Fatih'in Divan başkanlığından çekilip, arza girme uygulamasını
başlatmasından sonra, Divan'ın asli üyelerinin, haftanın dört günü huzura
çıkarak kendi memuriyet sahaları hakkında padişaha bilgi vermeleri âdeti
benimsendi.
16. Yüzyıl sonlarına doğru Divan toplantıları haftanın yalnızca dört günü;
cumartesi, pazar, pazartesi ve salı günleri yapılmaya başlandı.
III. Murad devrinde salı ve pazar günleri arz yapılması usulü kabul
edilerek, her Divan günü arza girilmesi âdetinden vazgeçildi.
III. Mehmed devrinde ise, toplantı günleri salı ve pazar olmak üzere haftada
iki güne indirildi ve salı da, arza girme günü oldu.
Bu süreçte, devlet işlerinin ve çeşitli meselelerin görüşülüp bir karara
bağlanmasında, önce sadrazamların "İkindi Divanları" ön plana çıktı. 17.
Yüzyıl'ın ortalarından itibaren oluşmaya başlayan Paşa Kapısı (Bab-ı Asafî
/ Bab-ı Âlî), zamanla Divan-ı Hümayun'un yerine, devlet işlerinin
görülmesinde, yeni bir hükümet merkezi oldu.
Divan-ı Hümayun, II. Mahmud'un reformlarından sonra, eski bir gelenek ve
şatafat vasıtası olarak kaldı; ancak ulufe dağıtımı ve elçi kabulleri
sırasında toplanmayı sürdürdü.
5.Divan-ı Hümayun nerede toplanırdı?
Osmanlı saraylarında Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıldığı yerler olan
divanhaneler hakkında, ilk dönemlere dair bilgimiz sınırlıdır.
Bursa Sarayı zaten bilinmez; 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda büyük hasar
gören Edirne Sarayı'nda ise, Divan toplantıları için tahsis edilmiş bir
Kubbealtı oldugu bilinir.
Topkapı Sarayı'nda ise Divan-ı Hümayun toplantıları, Kanuni zamanına kadar
ikinci avluda, bugünkü Divanhane'nin hemen arkasında yer alan Eski
Divanhane'de yapılırdı,
Bugünkü üç kubbeden oluşan Kubbealtı binası, Eski Divanhane'nin yetersiz
kalması üzerine, Kanuni'nin saltanatı başlarında, veziriazam İbrahim Paşa
tarafından yaptırıldı.
Kubbealtı'nın üç kubbesinden 'Divanhane' ismiyle anılan birisi, Divan
toplantı yeri idi. Bu kısımda, Divan üyelerinin teşrifat kaidelerine göre
belirlenmiş oturma yerleri vardı.
6.Divan'da nasıl oturulurdu?
Sadrazam ve vezirlerin oturduğu ve yerden yarım metre kadar yükseklikteki
sedirin üst kısmında, sadrazamın oturduğu yerin hemen arkasında, padişahın
gizlice Divan toplantılarını dinleyebildiği "Kasr-ı Adl" isimli odanın
kafesli penceresi bulunurdu.
Divanhane'nin bitişiğinde, kapıdan girilince sağ taraftaki ikinci kubbenin
altında Divan-ı Hümayun hacegânı, maliye kalemlerinin halife, kâtip ve
şakirtleri bulunurdu.
Bu ikinci kubbe ile üçüncü kubbe arasında yer alan ve reisülküttap tahtası
ismi verilen bölüm, reisülküttaba bağlı olarak Divan bürokrasisini yürüten
Divan-ı Hümayun kâtiplerinin yeriydi.
Üçüncü kubbenin altındaki bölüm Divan-ı Hümayun'da tutulan defterdarlıkla
ilgili her türlü kaydın sandıklar içinde muhafaza edildiği Defterhane-i
Amire idi.
Sadrazam, Divanhane'deki sedirde, Kasr-ı Adl'e açılan kafesli pencerenin
hemen önüne, vezirler ise onun sağ tarafına mevkilerine göre otururlardı.
Sadrazamın solunda kadıaskerler yer alır, kapının girişine yakın bir yerde
defterdarlar, onların karşısında da nişancı otururdu.
7.Protokol kuralları nelerdi?
Divan-ı Hümayun toplantıları, simgelerle yüklenmiş, katı ve ayrıntılı
teşrifat geleneklerine bağlı olarak icra edilirdi.
Bu konuda İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "Osmanlı Devletinin Merkez ve
Bahriye Teşkilatı" isimli eserinde önemli bilgiler verilir.
Divan halkı sabah namazını genellikle Ayasofya Camii'nde kılarlardı. Bu
arada yeniçeri ocağı ve süvari bölükleri ağalarıyla bir miktar yeniçeri
caminin Bab-ı Hümayun isimli giriş kapısına bakan minaresi önünde, önceden
belirlenmiş yerlerinde, iki sıra halinde dizilirler; namazdan Çıkan Divan
üyeleriyle vezirler de buraya gelerek mevkilerine uygun biçimde saftaki
yerlerini alırlardı.
Nihayet toplanma tamamlanınca meydan duacısının yüksek sesle dua edip,
"Fatiha" demesiyle, hep birlikte Fatiha Suresi okunur, sarayın ilk kapısı
olan Bab-ı Hümayun açılırdı.
Vezirler, reis tahtası önünde kendilerini bekleyenlerin selamını aldıktan
sonra, bütün erkân Divanhane'ye girer; herkes yerli yerinde ayakta
beklerdi.
Sadrazam da gelip, herkes yerli yerine oturduktan sonra, iki görevli hazine
önünde Fetih Suresi'ni okumaya başlar, bu sırada Divan erkânına akide
şekeri dağıtılırdı. Fetih Suresi'nin bitmesiyle birlikte yeniçerilere de
çorba dağıtılırdı. Yine bu sırada çavuşbaşı ve tezkereciler tarafından
hazine ve defterhanenin mühürleri açılıp, o gün kullanılacak defterler
Divanhane'ye getirilirdi.
Nihayet bütün hazırlıkların tamamlanması üzerine, çavuşbaşı ağa, elindeki
asayı yere vurur, bu işaret üzerine Divan-ı Hümayun toplantısı başlardı.
8.İşlemler Divan'da nasıl yürütülmekteydi?
Divan'da önce devletin iç ve dış meseleleri görüşülür ve bu konularda
alınan kararlara dair evrak hazırlanırdı. Bundan sonra Divan-ı Hümayun'u en
fazla sonra herhangi bir işin veya davanın halli için Divan'a gelen halkın
dinlenmesine başlanırdı.
Dışarıda bekleyenler, çavuşlar ve kapıcılar marifetiyle, kafile halinde ve
bir sıra tertibinde getirilirler, çavuşbaşı ve kapıcılar kethüdası bu
kimseleri bulundukları yerden alarak Divanhane'ye sokardı.
Divan-ı Hümayun'a sunulan arzuhaller, sadrazamın huzurunda, önceleri
reisülküttap tarafından okunurken, 18. Yüzyıl'ın başlarından itibaren, bu
görevi büyük ve küçük tezkireciler yerine getirmeye başladılar.
9.Divan'ın konuları nelerdi?
Divan'ın konul meşgul eden meseleler, imparatorluğun dört bir yanından
gelen istek sahiplerinin talepleri ile yerel kadının verdiği kararı
beğenmeyen, kendi bölgesindeki memurlardan baskı gördüğünü iddia eden,
birisiyle anlaşmazlığa düşen ya da daha başka sebeplerle şikâyetlerini
Divan'a intikal ettiren kimselerin davaları idi.
Divan'da davalı ve varsa davacı, bizzat kendi kendini müdafaa eder, lüzum
görülürse yerel kadıdan bu konuda bilgi istenir ya da çavuşlar veya
mübaşir adı verilen görevliler o bölgeye gönderilerek araştırma yapılırdı.
İsteyen herkes din, dil, ırk ve içtimaî mevkii farkı gözetilmeksizin
Divan'a müracaat edebilirdi.
Divan erkânı, muayyen bir iş bölümü ile çalışırdı.
Sadrazam, huzurunda okunan arzuhallerdeki meseleler hakkında kesin bir
karara varamadığında, meseleyi, şer'i bir dava ise kazaskere, mali bir dava
ise defterdara, toprakla ilgili bir konu ise nişancıya havale ederdi.
Şikâyetçilerin fazla olması durumunda, sadrazamın müsaadesiyle ikinci vezir
de dava dinler, tayin, azil ve maaş zammı haricindeki işleri hallederdi.
Ayrıca vezirler nişancının işinin çok olduğu zaman, yine sadrazamın emriyle,
ferman ve beratlara tuğra çekmede nişancıya yardım ederlerdi.
10.Divan'ın yetkileri nelerdi?
Padişahın vekillerinin iştirakiyle ve padişah adına tertip edilen Divan-ı
Hümayun, 17. Yüzyıl'ın sonlarına kadar, 0smanlı'nın en güçlü
kurumlarındandı.
Okul kitaplarında, bu kurumun günümüzün bakanlar kuruluna benzetilmesi
hatalıdır ve bu kurumun idari felsefenin anlaşılmasını imkânsız
kılmaktadır.
Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun'un yetkilerinin siyasi, hukuki ve
iktisadi-mali olmak üzere üç başlık halinde değerlendirilebileceğini söyler.
Buna göre Divan'ın siyasi yetkileri; hiçbir fark gözetmeksizin bütün
Osmanlı tebaasının emniyetinin sağlanması, devlet kademelerinde gerekli
tayin terfi veya azillerin yapılması, yabancı devletlerle ilişkilerin
esasının belirlenmesi, savaş ve barış şartlarının saptanması, elçi kabulü,
elçilerden gelen taleplerin değerlendirilmesi gibi geniş bir yelpazeye
yayılmaktaydı.
Hukuki yetkileri padişah adına örfi kanunların hazırlanması, bir suç
işleyen ya da hakkında şikâyet bulunan reaya ve askeri sınıf mensuplarının
muhakeme edilmesi, daha evvel eyalet divanlarında ya da yerel mahkemelerde
sonuca bağlanmış bir davanın tekrar görüşülmesi,bir davanın yeniden
görüşülmek üzere başka bir mahkemeye havale edilmesi, suçu sabit
bulunanların cezalarının infazı gibi, oldukça geniş bir alanı
kapsamaktaydı.
İktisadi-mali yetkileri ise, verginin etkili ve adil bir şekilde
toplanmasını sağlamak, vergi politikalarını belirlemek, arazilerin
statülerinin tespit ve muhafaza edilmesi, para politikalarının tayini,
yerli ve yabancı ticaretin yönlendirilmesi, iltizam ve mukataa işlerinin
düzenlenmesi gibi hayli genişti.
Divan-ı Hümayun, günümüzdeki Meclis, Bakanlar Kurulu ve Yargı tarafından
yürütülen yasama, yürütme ve yargı işlemlerini tek başına üstlenmişti.