Gönderen Konu: Kalbe yansıyan gerçek RÜYA,  (Okunma sayısı 695 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı *Laz kızı*

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
  • Co-Admin
  • *
  • İleti: 36918
  • Rep Puanı: +616/-19
  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح
Kalbe yansıyan gerçek RÜYA,
« : Eylül 26, 2008, 05:49:18 ÖS »
Rüya Nedir?
Rüya, uyku ve bayılma gibi hallerde görme veya bu hallerde görülen şeylerdir. Rüyanın çeşitli şekilleri olmakla beraber asıl rüya Levh-i Mahfuz’dan olanların kalp aynasında görülmesidir.

Allah-u Zülcelal’in yarattığı ve yaratacağı her şey yine kendi yarattığı levhi mahfuzdandır. Olmuş ve olacak şeylerin hepsi orada mevcuttur. Orada yazılıdır.

Levh-i Mahfuz’un kendisi bir ayna gibidir. Bütün suretler oraya nakşedilmiştir. Eğer bir aynanın karşısına başka bir ayna koyulursa, o aynada ki suretler oraya akseder. Yani kalp aynasına yansır.

Uyku ve benzeri hallerle, beş duyu organımızın faaliyeti durur. Bu sırada kalp saf ve berrak olur. İki ayna arasında perde (beş duyu organımızın faaliyeti) kalktığı vakit birinde bulunan şeyler ötekine aksettiği gibi, Levh-i Mahfuzda olan şeylerin bazısı kalbe akseder. Ancak uyku ve benzerleri beş duyu organının çalışmasına mani olsa da batini duygularda hayal kuvvetinin çalışmasına mani olmaz. Bu sebeple, hayal kuvvetinin Levh-i Mahfuz’dan kalbe aksedenleri ona uygun bir suret halinde muhafaza eder.

Uykudan uyanınca hayalde olan bu suretler hatırlanır. Bunlar rüyanın garip halleridir.


İmam-ı Rabbani Hz. (ks) bu konuyu, Allah-u Teâla dilediği vakit, ruhun bazı hallerini misal alemi denilen alemin aynasından gösterir, şeklinde açıklamaktadır. Ruhun hallerinin iyiliği, kötülüğü buradan anlaşılır. Keşif ve rüyalar böyle hasıl olmaktadır.

Uykuda iken ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin geziye eğlenmek için, kendi vatanından gülerek sevinerek ayrılmasına benzer ki, gezdikten sonra sevinç içinde yine vatanına döner. Ruhun gezinti yeri alemi misaldir.

Rüyanın Çeşitleri
Rüyalar üç çeşittir;
1- Uyanıkken görülen şeylerin uyku ve diğer hallerde görülmesidir. Buna Hadis-ün Nefs denir.
Mesela bir iş veya sanat sahibinin kendisini bu işle uğraşırken görmesi gibi.

2- Şeytanın insanı korkutmak, üzmek ve onunla oynamak için hayaline getirdiği, gösterdiği şeylerdir. Bu çeşit rüyalara kötü rüya; “Hulm” yani şeytanın gösterdiği karışık şeyler ismi verilir.
Bu üstteki iki rüya batıl rüyalardan olup tabir edilmez.

3- Allah-u Zülcelal tarafından, “Levh-i Mahfuz’dan” insanlara gizli olan şeylerden; kişilere ya müjdelemek, ya korkutmak ve yahut ta uyarmak için gösterilen rahmani rüyalardır. Bunlara Rüya-ı Sadık’a, yani iyi ve doğru rüya denir. Uygun bir şekilde ehlince tabir edilir.

Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Salih rüya Allah’tan, kötü rüya ise şeytandandır. Biriniz hoşlanmadığı bir rüya görürse, uyanınca üç kere sol yanına tükürsün! Sonra onun şerrinden Allah’a sığınsın. Çünkü (böyle yaparsa) ona bir zarar veremez.” Buyurmaktadır.

Rüya Kimlere Anlatılır?
Rüya’nın sağlam görüşlü ve Salih Müslümanlara anlatılması lazımdır. Çünkü muteber bir eserde şöyle geçiyor. “Rüya, sahibi onu anlatmadığı sürece bir kuşun ayağında asılıdır (sahibi onu anlatıp ta tabir edilince düşüverir). Onun için sen onu ancak alim olan bir zata yada hayırla tabir edecek, akıllı bir kimseye anlat.”

Rüyanın doğru olarak tabiri iki şekilde olmaktadır. Birincisi: Allah-u Zülcelal’in kalbe ilhamla bildirmesi ile olur. Bunun için tabir edenin Salih ve ilhama layık olması lazımdır.

Anlatıldığına göre Evliyaullah’tan Süleyman Veliyyüddin Efendi Hz.leri sohbet ederken bir adam yanına gelerek rüyasını anlattı:

- Efendim, rüyamda bir mescide gittim, kamet getirdim ve çıktım… Acaba neye delalet eder? Süleyman Veliyyüddin hz.leri:
- Allah Mübarek etsin. Sen hacca niyet etmişsin, hazırlığını da yapmışsın. İnşallah, Harameyn’e gidip hacı olacaksın, buyurdular.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra, bir başka kimse gördüğü rüyanın aynısını anlattı. Süleyman Efendi (ks) bu sefer, aynı rüyayı gören ikinci adama:

- Oğlum sen birisinin eşyasını çalmışsın. O çaldığın şeyi götür sahibine teslim et. Helallik iste. Yoksa elin kırılacak, bilesin!..

Adam dışarı çıkınca, iki olaya da şahit olan derviş, bu hadiseden sordu:

- Efendim ikisi de aynı rüyayı görmüşler, fakat siz tabirleri çok farklı yaptınız, bunun sır ve hikmeti nedir? Veliyyüddin Efendi (ks):
- Cenab-ı Hak Kitab-ı Kerim’inde her şeyi açık-seçik beyan etmiştir, ama hakikati o ayna da görene bilene göredir. İlk gelen kişi rüyasını anlatırken kalbime, gönül aynama haccın farziyeti hakkındaki ayet zuhur etti. İkinci adam rüyasını anlatırken, hırsızlığın hükmü hakkındaki ayetin manası zuhur etti kalbimde… Buyurarak, rüyayı tabir ederken Kur’an’a dayandığını ifade etmişlerdir.

İkinci tabir şekli de, Allah-u Zülcelal’in bir ihsanı olan feraset (sağlam görüş), hadislerde ince ve derin manaları anlama ve kavrama kabiliyetiyle, basiretle tabir olunur.

Rüya da görülen suret ve remizlerin (semboller) bilinmesi gibi. Yani tabir, görülen hangi şeyin hangi manayı ifade ettiğini bilme esasına dayanır. Bu sebeple rüyayı herkes tabir edemez. Rüyayı tabir edecek kimsenin muhakkak; alim, salih, ve sağlam görüşlü bir kimse olması lazımdır. Çünkü sağlam kaynaklarda, rüya nasıl tabir olunursa, öyle çıkar diye geçmektedir.

Bir diğer önemli husus da, rahmani bir rüyanın nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüz olduğudur. Buna rağmen hiç kimse, şer’i hükümler dururken, rüya ile amel edemez. İlk başta İslam’ın zahirine bakılır. Ondan sonra yine rüya İslam’a uyuyorsa onunla amel edilir…

Gülistan Dergisi
"İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara Faydalı Olandır." Hz.Muhammed (S.A.V)..!!!"