Gönderen Konu: karadenizde kara dosya  (Okunma sayısı 1943 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı hamsi41

  • *V*İ*P*
  • ******
  • İleti: 530
  • Rep Puanı: +10/-0
karadenizde kara dosya
« : Ocak 15, 2007, 01:14:03 ÖS »
Karadenizde Kara Dosya
« : Eylül 27, 2006, 04:09:02 am »   

--------------------------------------------------------------------------------
KARADENİZ KARA DOSYA

Böcek Felaketi

İnsanların doğa ile iliikisinde çok ayrıcalıklı bir yere sahip olan ormanlar, doğal kaynakların tahrip edilmesi sürecinden en fazla nasibini alan ekosistemlerden biri.Doğu Karadeniz ormanları da yıllarca köylüye ev ve aş olarak hizmet verdi. Ama planlı yönetilmesine rağmen acımasızca kesildi. Örümcek ve Borçka ormanlarındaki yaşlı köylüler " yalnız başımıza korkup giremediğimiz o gür ormanların biteceğini hiç düşünmezdik " diyor. En çok üretenin ( en çok kesenin ) en başarılı sayıldığı günlerin o muhteşem ormanları artık yok. Şimdilerde bize düşen koca bölgede geçmişten günümüze bölük pörçük miras kalan bozulmamış ekosistemleri korumak, bunlar için projeler üretmek.

Hoyratça kesimler zamanla azaldı azalmasına ancak ormanların kaybını kimse durduramadı. Resmi üretimin yanında bir o kadarda kaçak kesimlere kurban verdi güzelim Karadeniz ormanlrı.Kaçakçılar yasadışı kesimlerini son yıllarda eskiye oranla rahat yapamaz oldu sıkı denetimler sayesinde. Ancak gene de yaklaşık 1 milyon 500 bin hektarlık Doğu Karadeniz ormanlarında kaçakçılığı önlemek hiç kolay olur mu?Belirgin azalmaya rağmen Artvin, Trabzon ve Giresun bölge müdürlüğü ormanlarında 10 yılda yaklaşık 70 bin metreküp ağaç kesildi.Bu,  100 hektar yani 125 futbol sahası büyüklüğünde ladin ormanlarının yok edilmesi demek.

Ayrıca kadastro düzenlemelerine başlanması Doğu Karadeniz'deki nerdeyse tüm yerleşimlerin ormanla ilişkisinde büyük sorunlar ortaya çıkardı. O kadar ki 1999 yılı başına kadar sadece Trabzon Bölge müdürlüğü sınırları içinde yaklaşık 6 bin dava konusu oluştu. Davaların ortalama beş yıl gibi uzun bir sürede sonuçlandığını düşünürsek işgücü kaybı ve maddi kayıptaki büyüklük ortaya çıkıyor. Buna rağmen kadastronun bir an önce bitirilmesi için de umut fazla değil. Çünkü tüm iyi niyetli çabaya rağmen kadastrosu yapılan orman alanı yüzde 25 düzeyinde. Yani ormanların kalan dörtte üçünün sahibi - devlet mi yada köylü mü- gerçek anlamda belli değil. Başka bir deyişle her iki taraf ormanı kendi malı olarak görüyor. Yangınlar ise  iklimin ve buna uygun bitki örtüsünün sayesinde Ege ve Akdeniz'deki kadar büyük bir sorun olmasa da, bölgede son 10 yılda 1500 hektar gibi önemli miktarda orman alanını tahrip etti.

Ancak ormanlarda yaşanan en büyük afet hiç şüphe yok ki böcek salgını.Son 15 yılda 250 bin hektar ladin ormanında büyük bir salgın yapan dev kabuk böceği ( Dendroctonus micans ) 70'li yıllardan bu yana ülkemizin ormanlarının en büyük problemi.Salgına karşı önceleri o yıllarda moda olan kimyasal ilaçlarla mücadele yapıldıysada bu yöntemin doğaya verdiği zarardan ve maliyetten kaçınmak için  biyolojik mücadeleye geçildi. Bu güne kadar büyük bir başarı ile zararlı soymuk böceği ile beslenen 2 milyon adet yırtıcı böcek ( Rhizophagus grandis ) üretildi ve hasta ağaçlara verildi. Yüzbinlerce ağacı kurutan böceklere karşı büyük bir başarı elde edildi ve Artvin Orman Bölge Müdürlüğünün sorumluluğundaki 165 bin hektar alanda zarar ortadan kalkmaya başladı. Trabzon ve Giresun'da yaklaşık 55 bin hektarlık bir alanda mücadele sürüyor ve çalışmalar başarıya ulaşıyor. Artık bu zararlı soymuk böceği doğada çok önceden olduğu gibi faydalı böceklerin kontrolünde.

Ancak orman sağlığı şimdi de başka iki kabuk böceğinin tehditi altına giriyor.Dendroctonus micans'ın zayıf düşürdüğü ormanlarda Ips sextenttatus ve özellikle Ips typographus adındaki kabuk böcekleri Artvin ormanlarında toplam 13 bin hektar alanda önemli zarar vermeye başladı. Bunun üzerine mücadele şubesi uzmanları 6 bin feromon ( böcek salgısı ) tuzağı ile yeni bir biyo teknik mücadeleye koyuldu. Bu yıl için tuzak sayısı 15 bin olarak planlanıyor. Aslında bu böceklerin hepsi bu ormanlarda mevcut ve doğal denge içerisinde büyük zararlar vermeden yaşıyor. Hatta epizootik türler olarak adlandırılan bu böcekler ormanların gelişim sürecinin bileşenlerinden biri .Ancak yaşama ortamında meydana gelen herhangi bir olağandışı durum, kimi böcekler için populasyon patlaması yapacak şartları doğuruyor. Bu şartların en önemlisi olarak ekosistem sağlığının bozulması öne çıkıyor.

Aslında ülkemizin tüm ormanlarının başı yangın belasından daha sinsi ve tehlikeli olan böcek problemi ile ciddi bir şekilde dertte.Buna rağmen kamuoyu böcek zararlarıyla yangın kadar yakından ilgilenmiyor.Bir ekosistemi sağlığına yeniden kavuşturmak çok büyük emek ve büyük para gerektiriyor.Geçen yıl uygulanan 6 bin tuzak için toplam maliyet yaklaşık 100 milyar TL. Bu yıl için maliyetler alanın büyümesiyle dahada artacak. Ayrıca ekolojik maliyetler var. Son üç yılda 300 bin metreküp civarında ağaç öldü. Tümünün aynı alanda kuruduğu varsayılırsa 450 hektar ( 550 futbol sahası ) büyüklüğünde , 100 yaşında bir ladin ormanının yok olduğu ortaya çıkmıyor. Bunlar sayısal olarak hesabı mümkün olmayan doğal kayıpları beraberinde getiriyor.

Yayla Turizmi

Yayla turizmi için pilot bölge seçilen ve 20 yaylası turizm merkezi ilan edilen Doğu Karadeniz yöresinde  doğa koruma ve turizm zıtlığını ortadan kaldıracak ve sürdürülebilir bir turizm sağlayacak programlara ihtiyaç duyuluyor. Turizm tesislerinin gelişiminin, turizmin ana sermayesi doğanın tahribini hızlandırdığı iyi biliniyor. Doğal alanların aleyhine gelişen bir tırizm aslında kendi sonunu hazırlıyor. Oysa turizme açılan yaylaların bir turizm gelişim planı bile yok. Ayrıca yeni yapılar doğaya ve geleneksel mimariye uyumlu değil, yaylalarımız adet şehirleşiyor. Özellikle ulaşımın kolaylaşması ile yüksek yaylalardaki geleneksel evlerin yerini betonarme binalar alıyor.

Hidro Elektirik Santralleri Kabusu

İnsanlara büyük bir umut olarak sunulan enerji yapıları , yani hidroelektirik santraller ( HES ), baraj ve regülatörler son yıllarda yörenin en büyük kabusu haline geldi. DSİ' nin Su ve Toprak Kaynakları harita'sında Trabzon - Artvin arasında 100'den fazla yapının planlandığı görülüyor. Elbette enerji ülke kalkınması için büyük bir gereksinim. Ancak sahip oldukları biyolojik zenginliklerle gene bu ülkenin kalkınmasına hizmet etmeyecek mi? En hayati ilaç hammaddelerinden sağlıklı su ve iklim dengesine kadar yüzlerce fonksiyonu insanlığa sunan doğal alanların hangi çeşidi enerjiden daha az önemli ? Fırtına Vadisinde planlanan toplam 21 enerji yapısının ilkinde oluşan çevresel sorunlar, kalanların yapılması durumunda Fırtına diye bir vadinin kalmıyacağını kolayca anlatmaya yetiyor. Elbette ekolojik açıdan en uygun enerji yapıları, Fırtına Vadisinde'de uygulanan nehir tipi HES'ler.Ancak büyük bölümü milli park olmuş bir dünya mirasının içinde santral ve regülatör gibi yapılardan 21 adte planlanıyorsa ortada büyük bir problem var demektir.Şüphesiz felaket tellalığı yapıp tüm bölgenin koruma alanı olmasını önerme yanlışlığına düşmemeli. Bununla birlikte çok sayıda ekosistemi içinde barındıran bazı havzaların sadece enerji yapılarından değil, plansız ve gelişigüzel yatırımların tümünden korunması gerekiyor.

Bölgede bulunan Fırtına , İkizdere, Altıparmak ve Meydancık vadilerinin yatırım alanı olarak düşünülmesi yerine, kendilerinin birer yatırım olduğunu hatırdan çıkarmamalı. Dünya Doğayı Koruma Vakfı ( WWF ) önderliğinde başlatılan bir çalışma ile Avrupa'da biyolojik çeşitlilik açısından önemli ve öncelikli korunması gereken ormanlar 100 Sıcak Nokta ( Hot Spots ) başlığı altında toplandı. Türkiye'de bulunan dokuz noktanın ikisi ( Fırtına Vadisi ve Kaçkar dağları  ) Doğu Karadenizde.

Yetersiz olanaklara rağmen son derece özverili ve başarılı çalışan Milli Parklar Genel Müdürlüğünün korunan alan olarak ayırdığı yerler pek çok altyapı çalışması ile karşı karşıya kalıyor.Fırtına Vadisi, milli park olmasına rağmen yatırım kıskacına alınmış önem doğal hazinelerimizden biri. İçinde 21 adet enerji yapısının yanında, turizm merkezlerine ve köylere ulaşım için yollar yapılıyor. Turizm merkezlerine yol açmak için büyük paralar harcayan kamu birimleri biliyorlar mı ki bir araştırmaya göre yerli ve yabancı turistlerin yüzde 95'i, Fırtına Vadisi'nde birinci derecede çevre sorunu olarak yol inşaatlerini görüyor."Yaylalara yol yapılmalı mı" sorusuna ise gene aynı oranda " hayır " deniyor. Yolların neden olduğu tahribat, ekosistemin sağlığını doğrudan veya dolaylı kemiren en büyük tehlike. Tekniğine uygun inşa edilmeyen yollar yüzünden meraların ve ormanların nasıl tahrip olduğunu, görkemli bir jeomorfolojik geçmişin izleri olan buzul vadilerinin nasıl bozulduğunu ve bundan sonrada o ekosistemde hastalık ve sorunların nasıl yayıldığını bölgeyi görmüş her göz kolayca algılıyor.

Ya Sahil Yolu

Üç yıldır yapımı süren sahil yolu ise çevre sorunlarını karasal ekosistemlerden alıp kıyı alanlarına taşıdı, binlerce yılda oluşan kıyı ekosistemlerini koca kayaların dibine gömdü. Yol Karadenizli için son derece önemli bir ihtiyaç.Ancak Karadenizli kıyılarının ve denizinin değerini çok iyi bilmekte, ona saygı göstermekte.Yolun nerdeyse bütününün, o güzelim koy ve plajları silip süpürerek geçirilmesi sadece yeşillikleri değil, plajlarıda yok ediyor. O plajlarda sahil insanı çayın, fındığın, tütünün yorgunluğunu bırakır, adeta yeniden güç toplar.

Doğal kıyının bozulması sadece sosyal açıdan değil bilimsel açıdanda da çok tehlikeli. Uzmanlar özellikle ekonomik değeri çok yüksek balık türlerinin 0 - 20 metre derinlikte yaşadığını sıkça hatırlatıyor. Tabi uzmanı dinleyen varsa ! Kıyılar ve sularımızdaki tüm sorunlara rağmen balık, halkın protein ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılıyor.Samsun Hopa arasında 25 bine yakın tekne, 9 bine yakın balıkçı ve 45 bine yakın balıkçı nüfusu bu denizin ve kıyıların sağlığı ile yakından ilgili.

Taş Ocakları

Başka bir sorun ise dolgu malzemesi olarak kullanılan kayaların elde edildiği büyük taşocakları. Tüm Karadeniz boyunca her yer adeta delik deşik ediliyor. Özellikle dere içlerinde açılan ocaklar, suyun kalitesini düşürüyor ve orjinal dere yatağını bozarak önemli çevresel sorunlar ortaya çıkarıyor.Ayrıca peyzaj bütünlüğü ve görsel kalite bozuluyor. Ve tüm bunlar yatırım yapmak uğruna.

Sıvı ve Katı Atıklar

Doğu Kartadeniz'in en önemli çevre sorunlarından biri de tüm yerleşimlerin ortak derdi olan sıvı ve katı atıklar.Bölgede toplanan atık suların sığ sahil sularına verilmesi ne yazıkki yaygın bir uygulama. Son yıllarda il merkezlerinde derin deşarj problemleri hayata geçirilmeye çalışılsada bunlar ciddi arıtma projeleri ile entegre edilemediği için kıyıularda oluşan kirlilik ciddi boyutlara ulaşıyor. Ancak bu problemi ortadan kaldırmanın maliyeti, belediyelerin üstesinden gelemiyeceği kadar büyük.

Katı atıklar ( çöpler ) için de durum hiç iç açıcı değil. Bölgede tüm atıklar karışık bir biçimde toplanıp akarsulara ya da denize dökülüyor. Denizin kabardığı günlerde bu çöpler tüm sahile yayılarak hem sağlık hem de görüntü açısından büyük kirlilik oluşturuyor, tüm balıkçı barınakları çöp birikme sahası haline geliyor. Katı atıkların depolama ve yok edilmesi için yeterli tesislerin yapılamaması nedeniyle sorun giderek büyüyor. Bölgenin dar kıyı şeridi ve arazilerin kıymetli oluşu hem fiziki hem ekonomik açıdan çöp ayırma ve depolama sahası bulmayı zorlaştırıyor.Hem yasal hemde çevresel açıdan kabul edilemez olan bu duruma son yıllarda bazı çalışmalarla çözüm bulmaya çalışılıyor. Bunlardan uygulamaya en yakın görüleni, Çevre Bakanlığı'nın koordinatörlüğünde pilot bölge seçilen Trabzon'un Mersin Beldesi ile Rize'nin Gündoğdu ilçesi arasında kalan tüm yerleşimlerin katı atık problemini çözümleyeceği söylenen Katı Atık Yönetim Projesi ( METAP ). Depo alanı olarak Sürmene - Çamburnu Belediyesi ve yöresindeki boş bakır madeni çukurları tespit edildi. Ancak buranın en uygun yer olduğu konusunda çevreciler, bilim adamları ve kamu kuruluşları arasında ortak bir görüşün oluşmasına rağmen proje, Çamburnu Belediyesi ve yöre halkının ciddi muhalefeti ile karşı karşıya. İçinde tıbbi atık yakma tesisi ile kompostlama pilot çalışmalarının yapılacağı tesis, 18.5 milyon dolar gibi büyük bir maliyete sahip.

Erozyon

Tüm bunların yanısıra ülkemizin en büyük çevre felaketlerinden erozyon, yeşillikleri ile dillere destan Doğu Karadeniz içinde büyük bir sorun. İklim ve fizyografik özellikleri nedeniyle çok farklı bir yapıda olan bölgenin yüzde 80'i dik arazilerden oluşuyor ve çok yağış alıyor. Bu özellikler nedeniyle erozyon riski çok yüksek. Bölgede  tarıma uygun arazinin yüzde 5 seviyelerinde olması ve bu alanların büyük oranda yerleşime ve tarım dışı amaçlara ayrılması, bu işe uygun olmayan yüksek eğimli orman ve mera alanlarının tarım için kullanmasına yol açıyor. Bu durumda zaten yüksek riskli olan bölge arazilerinde şiddetli toprak erozyonlarına neden oluyor. O kadar ki yörede akarsularla taşınan katı madde miktarı 0 milyon ton olarak hesaplanmakta . Gene yöre, bitki örtüsünün hızla yok edilmesi nedeniyle şiddetli yağışları artık eskisi gibi frenliyemiyor ve sık sık büyük mal ve can kayıplarıyla sonuçlanan sel ve taşkınlarla karşı karşıya kalıyor.

İçme Suyunun Kirlenmesi

Kısa bir süre öncesine kadar Karadeniz'de hiç akla gelmeyen bir başka sorun artık gündemin ön sıralarında yer bulmaya başladı: İçme suyunun yetersizliği ve kirliliği. Karadeniz gibi yağışın çok fazla olduğu bir yörede bile su, sorun olarak çıkabiliyor karşımıza. Örneğin Trabzon il merkezi içme ve kullanma ihtiyacı, Değirmendere yüzeysel sularından karşılanıyor. Değirmendere'nin su kalitesinin  dördüncü sınıf, yani kalite kriterlerinde son sırada yer aldığı düşünüldüğünde durumun ne kadar ciddi olduğu ortaya çıkıyor. Trabzon için şimdi bütün umutlar Atasu barajı'na bağlanıyor.

Özellikle su toplama havzalarındaki yerleşimlerin kontrolsüz gelişimi ve sebep oldukları kirlilik dizginlenmezse yakın gelecekte temiz su içmek hayal olacak. Şu an için sadece yerleşim ve tarım alanlarından daha yüksek bölgelerde kalan tatlı su kaynaklarının temiz olduğu düşünülüyor. Bu alanları turizm ve başka olumsuz etkiden korumak üzere mutlaka entegre doğal kaynak yönetim planlarının uygulamaya sokulması gerekiyor. Hatta bazı önemli su kaynaklarının mutlak koruma alanları olarak turizm dahil her türlü yatırım baskısından uzak tutulması en doğru çözüm.

Yasadışı Avlanma

Eskisi kadar olmasa da yasadışı avcılık devam ediyor.Özellikle kış aylarında dağlık alanlar kontrolden uzak kalıyor ve çengelboynuzlu keçi avı büyük boyutlara varıyor. Burada yüksek yaylalara ulaşımın yollarla kolaylaştırılması da önemli rol oynuyor. Sonbahar başlangıcında ise tüm kontrollere rağmen büyük ağlarla toplu bıldırcın avı yapılıyor, gece lüks ışıkları yardımıyla da avlara devam ediliyor. Koruma altında bulunan çok sayıda derede de alabalık avcılığı sürüyor. Daha kötüsü bu derelerde alabalıklar kişisel tüketim bir yana lokantalarda sertbestçe satılıyor. Elbette ki yaban hayvanlarının azalmasında ana neden ekosistemlerin bozulması ve habitat kaybı. Ancak zaten azalmış av kaynakları üzerindeki avcı baskılarının önemi her geçen gün artıyor.

Sonuç

Görüldüğü gibi ya pek çok çevre sorunu orman alanlarını etkiliyor veya orman alanlarının azalması ile çeşitli çevre sorunu doğuyor. Bu yüzden sürdürülebilir kalkınma ile ormanların sürekliliği  hemen hemen eşanlamlı kabul ediliyor. Dünya İzleme Enstitüsüne göre dünyada doğal dengenin yeniden kurulması için acilen yapılması gereken üç ana işlemden ikisi doğrudan ormanlarla ilgili : Üst toprak erozyonunun önlenmesi, Dünya çapında ağaçlandırma, nüfus artışının yavaşlatılması.

Ancak bunların yapılması söylendiği kadar kolay değil elbette. Yukarıdakilere ilave olarak temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının bulunması ( rüzgar enerjisini beğenmeyenlerin kulakları çınlasın ), enerji tüketiminde israfın önlenmesi ve Üçüncü Dünya ülkelerinin dış borçlarının çözüme kavuşturulması gerekiyor. Sıkı durun ! Tüm bunlar için yılda yaklaşık 150 milyar dolarlık bir ekolojik yatırımın gerektiği söyleniyor.

Doğu Karadeniz yöresi henüz bozulmamış bölümleri ile hala Dünya'nın ilgi çekici kaynaklarından biri. Bizlerin başarması gereken kalkınma bahanesi ile bu güzelliklerin yokedilmemesini ve yatırımlarda her türlü çevresel etkinin çok iyi irdelenmesini sağlamak. Ekolojik olmayan ve çevre koruma kaygısı taşımayan bir yatırımın uzun vadede ekonomik olamayacağının artık tartışılmaz bir gerçek olduğunun kabul edilmesi gerekiyor.

Kaybedilme riski olan değerleri korumak için dünyada sürdürülen çalışmaların bir çoğuna ülkemizde taraf oluyor. Bunlardan biyolojik çeşitliliğin korunması ile ilgili Rio Sözleşmesi ve Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma ( Bern ) Sözleşmesi özetle " her iki taraf, kalkınma ve planlama politikalarını saptarken yabani flora ve faunanın muhafazısına özen göstermeyi taahhüt eder" ve " biyolojik çeşitliliğin korunmasını ve sürdürebilir kullanımını ilgili planlar, programlar ve politikalarla bütünleştirir" demektedir.

Sadece bu sözleşmelerin bazı hükümleri bile ülkemizde bulunan doğal kaynakların aslında herkesi ilgilendiren bir dünya mirası olduğunu anlatmaya yetiyor. Bozulmamış ekosistemler içindeki genetik, tıbbi ve ekonomik hazinelerin gelecekte insanlığın umudu olacağı ve şu an bile büyük çoğunluğu tropiklerden gelen ilaçların dünyanın her yerinde kullanıldığı hatırdan çıkarılmamalı.

Tüm yazılan bu olumsuzlukların yanında güzel şeylerde olmuyor değil Doğu Karadeniz'de. Sahip olduğu değerler açısından büyük bir baskı altında olan yörenin hazinelerini koruyup geleceğe taşıyacak düzenlemelerde hızla yol alıyor. Bölgede toplam 86 bin hektar alan kaplayan dört milli park, beş tabiatı koruma alanı, iki tabiat parkı ve iki tabiat anıtı bulunuyor. Yapılmakta olan çalışmalarda bu sayıların yakın gelecekte artması bekleniyor. Ancak günümüzde koruma alanı temek kadar bu alanların uygun bir biçimde yönetilmeleri ve sosyal açıdan kabul görmeleri de önem kazanıyor. Gerçekten de kişi başına yıllık 3 bin dolar civarında geliri olan bir toplumda korumanın sancılı olacağı biliniyor. Hatta kırsal kesimde 1000 doların altındaki yıllık gelir kaçınılmaz olarak doğal kaynakları ilk hedef haline getiriyor.

Her şey insana ve onun doğal kaynakları lullanırken oluşturduğu baskıların düzeyine bağlı. Bu talebin sınırlandırılması, alternatiflerin sunulması ve yerel halkın görüşüne saygı duyulması, kaynak devamlılığının ve korumanın da temelini oluşturuyor.

Oğuz Kurdoğlu, Orman Yüksek Mühendisi

Çevrimdışı ¤ۣۜ..¤SessizGemi

  • Administratör
  • *
  • İleti: 7518
  • Rep Puanı: +333/-3
Ynt: karadenizde kara dosya
« Yanıtla #1 : Ocak 15, 2007, 01:25:06 ÖS »
uzun olsada çok güzel bir konu..Tşkkrler sağolasın paylaşımın için hamsi41
Sen üzülme, senin için bu gönlüm ağlar..

Çevrimdışı Execute

  • Banned
  • *
  • İleti: 1579
  • Rep Puanı: +27/-5
  • Bilirim Senin İçin Yaralı !!
Ynt: karadenizde kara dosya
« Yanıtla #2 : Ocak 15, 2007, 01:31:26 ÖS »
Tşkrlr kardeşim .
61 Vatan 34 Mekan Alayına İsyan Kralına Hodri Meydan , Bizi Satanı Biz Bedavaya Veririz Paralo 61