Adam Kayserili bir astsubay emeklisi... O tarihi maçtan sonra (96'daki Fener macı) tesadüfen Trabzonda görev yapmış. Ayrılma vakti gelmiş ve Trabzonspor'un Fenerbahçe'ye karşı son dakikada yediği golle kaçırdığı şampiyonluğun üzüntüsünü hafifletmek için tutturmuş illa da Şenol Güneş'i görecek. Faruk Özak'ta kıramamış ve Şenol Güneşi ''Önemli bir misafirin var'' diyerek çağırmış.
Adamın alnından adeta ter boşalıyordu. Elinde ıslak mendille ikide bir alnını siliyor, heyecanını bir türlü yenemiyor , habire anlatıyordu:
Alnında boncuk boncuk biriken terleri yeniden sildi. Adam mutlak suretle önemli şeyler anlatacak, ama salonda bulunan dönemin kulüp başkanı Faruk Özak ve bu satırların yazarının beyninde fırtınalar kopuyor. Öyle kolay kolay dinecek gibi de değil... Ama ne yaparsın ki hayat devam edecek.
Adam durumun farkında... Aslında o da çok üzgün ama tuhaf! Çokta gururlu. Bir yandan da bekliyoruz. Asıl misafirimiz gelmek üzere... Adam üzüntümüzün sonsuza dek süremeyeceğini söylüyor. ''Bakın'' diyor.
''Bir maç kaybedilir, şampiyonluk da... Bunların ne önemi var? Ben Trabzonlu değilim. Ama bu kentin dışında binlerce, on binlerce, yüz binlerce Trabzonsporlu var. Bu şampiyonluktan daha önemli değil mi?''
Lafı nereye götüreceğini kestiremiyoruz. Ama koca salonda üç kişiye tek başına konuşuyor. Faruk Özak saatine bakıyor. Zaman da geçmek bilmiyor.
Adam yine başlıyor ''Trabzonspor ligde şampiyon olmuş, Türkiye'nin hemen her yerinde kıskançlıkla takdir arasında bir duygu var. Özellikle Anadoluda... ''Trabzonspor yaptı da biz niye yapamıyoruz'' düşünceleri hakim... Bizde merak ettik. Trabzonspor bizim Kayserisporla oynayacak. Maca gittik. Sıcak mı sıcak bir gün. Maçın ikinci yarısı oynanıyor. Ama tribünlerde maçtan önceki uğultu gürültü, tezaürat yok. Nedeni sadece sıcak hava değil? Asıl sebep Trabzonspor galip oynuyor. Hemde ne oynuyor. Kendi takımımızı bıraktık Trabzonsporu izliyoruz. Derken Kayserisporlu bir futbolcu takım arkadaşıyla çarpışıp yere yığılıyor. Maç devam ediyor. Tribünlerden nihayet bir uğultu kopuyor. Ama kimin umurunda. Kayserisporun atağı var. Golle burun buruna geliyorlar. Ama bir türlü gol olmuyor. Çünkü kalede Şenol var. Atak abartısız birkaç dakika sürüyor. Herkes sahanın ortasında yerde yatan oyuncuyu unutmuş takımımızı destekliyor. Derken top nihayet Şenol'un ellerinde kalıyor ve tüm hatlarıyla Trabzonspor yarısahasına yığılmış olan kendi takımımız bir kontraatak yeme durumuyla karşı karşıya kalıyor. Cünkü Şenol elindeki topu ortasahada ikiye bir bekleyen arkadaşlarına atarsa bordo mavili ekibin gol atma sansı yüksek. Ama o da ne. Şenol elindeki topu doğruca taça atıyor, hakeme sertce bişeyler söylüyor ve maçı bırakarak doğruca yerde yatan Kayserisporlu oyuncunun yanına koşup ilk müdahaleyi yapıyor. O ana kadar Trabzonspora pek sempati ile bakmayan seyirciden büyük bir alkış kopuyor. Şenol oyuncumuzu kucağına alıyor ve sahanın kenarına kadar taşıyor. Sahadaki tüm oyuncularımızın ilikleri boşalıyor adeta... Artık maçın geri kalan kısmı angarya... Şenol Güneş ve Trabzonspor sahayı çoşkulu alkışlar arasında galip olarak terkediyor''
''O hareketi alkış için yapmamıştım'' Sanki gaipten bir ses geldi. Birden irkiliyoruz. Salonda bir kişinin daha varlığı ancak o zaman hissediyoruz. Beklenen misafır gelmişti. Şenol Güneş'ti konuşan...
Adam Şenol Güneşle kucaklaşıyor, gözleri nemli... ''O günden beri Trabzonsporluyum. Şenol Güneş'i ve arkadaşlarını hiç unutmadım. Bu olay unutulur mu? Düşünün 25 yıl önce futbolu adeta namus bellemiş bir ülkede böyle güzellikler var mıydı'' diyor.
Not: İhsan Öksüz'ün ''Güneş Doğudan Yükselir'' adlı kitabından alıntıdır